28 Aralık 2009 Pazartesi

Tembellik çağrısı

Bizim milletin neden tembel olduğu belli. Çünkü kafası çalışan da çalışkan insan da her türlü ortamda cezalandırılıyor.

Daha ilkokul çağlarından başlıyor bu hem de. Sınıfın en akıllısı, en uslusu ya da en ideal öğrencisi diyelim; illa ki sınıf başkanı seçiliyor. Sınıf başkanı olmak elbette çoğu insan için kulağa hoş gelen bir tanımlama ama bakalım o öğrenci başkan olmak istiyor mu ? Zaten iyi bir öğrenci neden bir de tüm sınıfın sorumluluğunu yüklensin ki ?

Sürekli yoklama yap, tenefüs sonrası sınıfı hizzaya sokmaya çalış, gerekiyorsa haylazlık yapanları öğretmene ispiyonla.

Bu ödüllendirmeden çok cezalandırmak gibi gelmiyor mu kulağa sizce de ?

Ödevler oluyor, sınavlar yapılıyor. Çoğunluk sınıfın çalışkanlarının peşinde; ya ödevleri çekiyorlar ya da sınavdan hemen önce etrafını kuşatıp kopya diye baskı kuruyorlar zavallıya.

Profesyonel hayatta ise çalışan insanın hali daha da içler acısı. Eğer firmanız düzenli performans değerlendirmeleri, pozisyona göre dönemsel hedeflendirmeler ve prim sistemeleri gibi çıkan sonuca göre ödüllendirme sistemine gitmiyorsa burada her zaman çalışkan ve üreten elemanlar sürünür dururlar.

Çoğunluk nasıl olsa kafası basanlar bu işin altından kalkar diyerek enseye yatar, üstler ancak kafası basanlar bundan bizi kurtarır inancıyla onlara yüklenir bir de bu kadar ağır iş yükü altında ,sonuçta onlar da insan evladı, olur da hata yaparlarsa kabak tabi ki onların başına patlar.

Ne yazık ki geleceğe yatırırımın çalışana yatırım yapmaktan geçtiğinden habersiz, günü kurtarma ve kısa vadeli çıkış peşinde koşan firmaların acınası tablosu budur.

Tam tersi firmalarda da aslında durum çok değişken değildir. Özellikle proje gruplarında diğerlerinden daha heyecanlı daha öne çıkan birileri varsa diğerleri hemen onun arkasına sığınır, iş yapıyormuş gibi görünüp tüm fikirlere ortak olurlar. Sonra o proje tutmaz ya da batarsa suç tabi ki ortaklaşa sahiplenilmez. Fikri ortaya atanındır hata !

Günlük hayatta da manzara benzerdir. Hani bahsetmiştim ya tutuşuklar vardır diye. Bunlar aynı zamanda heryere koştururlar. Hem kendi, hem aile, hem de yakınlarının işlerini hallederler. Mesela, fatura yatırmak, alışveriş yapmak, köpek gezdirmek, çocuğu okula bırakmak gibi ıvır zıvır işler..

Bu işlerden birinde çuvalladıkları anda etraflarındaki bütün negatif enerji üstlerine yoğunlaşır.


Bir kişi der mi ya bu kadar koşturuyorsun sen de bittin tabi normaldir, suç sana bu kadar işi yığan da.

Sannam.

Onun yerine, kim dedi sana hepsine birden yetiş diye, madem o kadarına yetişemiyorsun söylesene biz de vermeyiz o işi sana diye bir de üstüne fırça yerler.

Yok arkadaş, bu memlekette tembelce bir köşeye kıvrılmak en iyisi. Siz de gerçekten atak, yılmaz ve zeki insanlardansanız potansiyelinize sahip çıkın, harcanıp gitmeyin bu gibi ortamlarda !

9 yorum:

Unknown dedi ki...

askerdeyken en muzadarip olduğum konudur bu. Salak ayağına yatanlar yırtıyordu. ben de çok denedim ama ne kadar denersem deneyeyim ben işe koşuldum çünkü en nihayetinde benden başka bu işleri yapabilecek yoktu.

sen üniv menzunusun yaparsın, sen okumu adamsın, sen bilgisayardan anlarsın filan. bu hep böyle.

Uyumsuz dedi ki...

Bak işin askerlik bacağını unutmuşum !

geveze baykuş dedi ki...

ah uyumsuz... sen beni hayata küstürücen en sonunda!

Aslısın dedi ki...

Annem "vur abalıya" der bu durumlar için. Gerçekten de öyle ama. Sen aldıkça verirler, sorun çıkarsa da sen yapamamış olursun. E yaşasın tembellik dememek işte bile değil :)

Basak dedi ki...

Geveze Baykuş gibi hissettim yani bir an:))) Sonra dedim ki Kara Koyun olmak da güzeldir ezber bozdurmak da... Zordur ama güzeldir be ya:)

Uyumsuz dedi ki...

Güzel tabi :) Sadece buranın tek enayisi ben miyim ülen diye isyan ederseniz, sebebi vardır diye önden uyarayim dedim ;)

Serhad dedi ki...

Ben sınıf başkanı seçerken en yaramazı seçerim. Aslına bakarsanız yaramaz öğrenci de haksızlığa uğrar okullarda, hiç olmazsa bir fikir üretir (olumlu yada olumsuz) ama geçenler hep sessiz sakin öğrenciler olur (uslu oldukları için) ben bu tabuyuda yıktım..

Memleketimizde(yada belki başka yerlerde de) çocuk yetiştirirken "Aman kırarsın, sen beceremezsin, bak şöyle olursa böyle yaparım seni.." tehditleriyle fikir üretme becerisi gömülen çocuk birşeye bulaşmamayı maharet sanar.Tembelliğin en fenası budur ama bizim toplumumuzda bu bir erdemdir.
Ben ne kadar doluymuşum ya, sizin yazınızı geçti..

Gerçekten güzel konu, elinize sağlık..

Uyumsuz dedi ki...

Merhaba Serhat, dediğiniz sınıf başkanı seçme yöntemini ortaokulda bir sınıf öğretmenimiz uygulamişti ve çok tutmuştu. Sınıfın en hareketli, laftan anlamaz, dersleri de kötü olan öğrenciyi sınıf başkanı yaptı. Dersleri pek değişmedi ama sorumluluk alınca çocuğun üstüne bir ağırlık çöktü, hakikaten daha bir düzgün birine dönüştü.

Diğer konu ise bence ülkemizin çocuk yetişmedeki en büyük hatalarından biri. Tıpkı deterjan reklamındaki gibi ailelere çocukları özgür bırakmayı ve üstlerini başlarını pisletmeyi gerekiyorsa düşüp ufak tefek berelerle kurtulma rahatlığını vermek gerekiyor. Şu " Aman sakın !" uyarısından vazgeçmeliyiz artık !

Unknown dedi ki...

Çok güzel bir yazı. Eline sağlık.