28 Haziran 2010 Pazartesi

Cittaslow arayışı

Cittaslow, yani yavaş şehir. Adı bile insana huzur veren bir çağrı gibi. Ya da ben hakikaten yaşlanıyorum.

İtalya'dan başlayan bir akım olduğu için bu yarı İtalyanca yarı İngilizce tanımın altında yatan aslında bir nevi yerel değerleri korumaktan geliyor. Yani nufüs yerleşimi çok kalabalık olmayan, çoğu yolu trafiğe kapalı, global zincir mağazalardan tamamen arındırılmış, doğal tarımcılık ulgulayan; kısaca yüzde yüz ait olduğu bölgenin birer kültür temsilcisi ufak şehirler bunlar.

Ve de ciddi bir turizm potansiyeli..

Dünya'da son on yıldır deliren teknoloji, sapıtan çalışma saatleri, ancak uyku ve uçak modunda kaçınılabilen sürekli bağlantılık halleri yüzünden bu Cittaslowlara yönelme de hız kazandı. Bir diğer değişle insanlar tatilleri için bu kentlere koşuyorlar artık. Dünya'da hemen hemen her ülkede mutlaka da mevcut bu kentlerden.

Aslında Türkiye'de İstanbulluların istilası altındaki Bodrum, Çeşme ( özellikle Alaçatı), Marmaris ve Göcek'i saymazsak tüm sahil ilçeleri birer Cittaslow adayı. Ancak bu ünvanı almak için ilk ve tek girişimde bulunup logoyu kapan yer Seferihisar.

Oysa Kaş, Side, Foça, Bozcaada, Gökçeada, Datça, Didim diye saymaya başlayacağım tüm sahil şeridi uyanmalı ve Cittaslow ünvanını almak için hemen başvurmalı.

Başta da dediğim gibi insanın bedeninden önce ruhunu dinlendirme ihtiyacına girmesi artık yaşlanma belirtisi olmalı. Ya da hayat artık tüketme hızını ikiye katladığı için bundan beş yıl önce süper sıkıcı ve durağan diye algılanan yerlerin şimdi ilk tatilimde kendimi teslim edeceğim yerler olması hiç de üzüldüğüm bir şey değil. Tam tersi, bu arayıştaki başka bir yığın insan olmalı ki bize bilmem kaç yıldızlı otel seçeneklerine inat bu Cittaslow hizmetini veriyorlar.

Daha fazla bilgi için buyrun: http://www.cittaslow.net/

14 Haziran 2010 Pazartesi

Ne olacak bu Rusların hali ?

Çeşme`de upuzun sahili olan güzel bir plaj vardır. Kum Beach. Tatil beldesinin sakin ve nezih bir köşesi de denebilir. Aslında Çeşme`nin geçmişi düşünüldüğünde burası bir hayli yeni sayılır.

Bir gün isimleri anmaya değmez zengin iki Rus adam, tekneleriyle bu plajın yakınlarından geçerken içlerinden biri buraya uzaktan bakar ve hiç de fena değilmiş der ve hemen o dakika plaji satın alır.

Yatırım için mi ? Elbette hayır, uzaktan bakıp hoşuna gittiği için sadece.

Diğer Rus iş adamı ise herhalde diğer arkadaşı kadar zengin değil ki sadece Çeşme`de bir otelde konaklayarak tatilini geçirir. Yanında çeşitli Rus köylerinden topladığı seçme on kızla birlikte tabi. Ayrıca kaldığı süre boyunca her akşam saat yediden sonra otelin SPAsını kendisine kapattırır. Öyle ki sizin otelde kaldığınız o bir hafta boyunca odanıza hep şu not bırakılır " Tadilat nedeniyle SPA bölümümüz akşam yediden sonra hizmet verememektedir."

Gerçi otel de haklı. Saati yüz Avro olan masaj almak yerine bütün SPAyı kendi keyfine bağlamak ciddi bir onarım gerektiriyor olmalı.

Benim bu iki adamla her hangi bir sorunum yok. Böyle istediği zaman istediğini elde edebilecek bir güç ürkütücü olmalı. Ama istediği zaman istediğini alabilecek parayı düşlemek bana bir hayli acınası geliyor.

İşte biz Türk insanındaki son on yılda oluşan Rus algısı da bunun yarısından ibaret. Diğer yarısı da bir seksen boyunda sutün bacaklı sarışınlardan oluşuyor.

Nasıl bir ülkeyse erkekleri süper zengin ama çirkin, kadınları ise süper güzel ama fakir. Yer yüzünde hakikaten böyle bir halk var mıdır ? Yoksa tıpkı bundan elli yıl önce Almanya'ya giden Türkler sayesinde, Avrupa insanında oluşan imajımızın bir gün sizin de Türk olduğunuzu öğrenmeleriyle yaşadıkları dumura eş değer midir bu da ?

Belki de soruyu yanlış sordum. Rusların hali zaten ortada. Asıl bizim bu adamlara bakıp iç geçiren halimizin sonu ne olacak onu sormak lazım herhalde.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Germe beni gurme !

Modern hayatın seçme saçmalarına bayılıyorum.

Mesela bundan yüzyıl öncesine kadar çeşnicibaşı diye bilinen bir meslek vardı. Günümüzde yemeklerin zehirleme riski kalmayınca bu adamlar işsiz kalmasın diye e hadi bari yemek güzel mi, tadı tuzu yerinde mi, bakıp onu söyleyiversin diye dönüştürülmüş bir meslek çıkardı karşımıza. Gurmelik !

Elbette hiçbir meslek grubunu küçümsediğim yok, gurmeliği bile. Sadece özellikle hafta sonu eklerinde koca koca sayfalarda yer kaplayıp televizyonların en ucuz maliyetle karşımıza çıkardığı programlarda kitleleri tamamen subjektif yorumlarla peşlerinden sürükleme amacı hoşuma gitmiyor bu amcaların.

Zaten gurmelik bir meslek midir yoksa bir yetenek midir daha o belli değil. Bakıyorsunuz bir gazeteci, bir iş adamı ya da sanatçı sanki yapacak başka birşeyi kalmayınca jübilesini gurmelikle ilan ediyor gibi. Burada sorum şu, varsa bilen söylesin: Hayatının kırk yılını aşcılık yaparak geçirmiş bir gurme var mıdır mesela ??

Bir de iyi bir iş adamı diye bildiğimiz kimsenin ağız tadının bizimkinden daha gelişmiş olduğuna neden inandırılmaya çalışıyoruz ? Haftanın beş günü öğle ve akşam dışarıda ve hatta farklı kentlerde iyi restoranlarda yemek yemiş olmak bir insanı gurme mi yapar yoksa gidilecek restoranlar hakkında tavsiyelerde bulunabilecek insan mı ?

Yemek ki insanları birbirinden ayıran en temel zevk meselesi, nasıl oluyor da karşılıklı oturup bir yemek yemişliğimiz olmayan adamların lafına uyup hayatımızda gitmediğimiz yerlere iteleniyoruz ?

Açıkçası ben dışarıda yemek için gideceğim yerleri seçerken sadece ağız tadı benimkine yakın insanların lafını dinlerim hep. Bazen insanın ailesi ya da en yakın arkadaşı bile bir yemeğin yağı konusunda sizinle aynı fikirde olmayabiliyor çünkü. o halde neden kendini gurme ilan eden bu çok bilmişlere kanıp güzel bir yemek keyfini kabusa dönüştüreyim ?

Zaten asıl soru da bu. Bir yeri iyi yapan nitelik, kitlelerin orayı seçmesi midir yoksa sizin ama sadece sizin oranın yemeklerinden mutlu olmanız mıdır ?

Herkesin koşarak gittiği bir restoranın yemeklerinden hoşlanmadığınız için de kendinizden şüpheye düşmeyin. Önce kendi zevkinize sonra da en yakınlarınız içindeki sizin ideal gurmenize güvenin.

Bu adamları da bırakın yazsınlar, güzel sofralarda pozlarını versinler, yeter ki bizden uzak dursunlar !