24 Eylül 2008 Çarşamba

Işınla beni Scotty !

Çocukken yıl 2000 uzak ve bir o kadar da gizemli bir yıldı. Üstünden 8 yıldan fazla oldu geçeli, bırakın gizemini, geriye dönüp bakınca benim çocukluğumun 80li yılları bile 2000 yılı denen o sözde büyülü yıldan bile daha parlaktı.
İyi de ne oldu da 60lı yıllarda aya ayak basan insanoğlu geçen kırkküsür yılda ancak Internet, cep telefonu ve klimalı arabalarla yüzyılın refahlık düzeyini katlayabildi ? Yani hani biz bu ikibinli yıllarda platin renkli kıyafetler giyip güneş sistemindeki gezegenlerden hangisine tatile gidebileceğimize karar verecektik ?Onun yerine neden hala Mecidiyeköy-Bostancı otobüsü denen 124 ve 128'in sabırla gelmesini bekliyoruz ?
Bence değişen çok şey var ama bize yutturulan ancak üç beş kırıntı buluş. Yani teknolojinin katlanarak hızlandığı bir zaman diliminde hala neden ulaşım ve iletişimde yüzyıl öncesinin keşiflerine mahkumuz ki?
Star Trek dizisi bu ironinin en sempatik örneği. Bütçesizlikten bir uzay dizisi ancak bu kadar yetersiz koşullarda bu kadar iyi ele alınabilir. Bazıları uyduruk tabancaları ve günümüz çağrı cihazlarını anımsatan iletişim aygıtlarını alay konusu yapabilir ama unutmayalım ki ışınlanma teknolojisini gündelik dilimize yerleştiren de bu dizidir.
Yapımcı Gene Roddenbery'nin bir röportajında dizi daha başlarken ellerindeki bütçeyle bir uzay gemisini nasıl gezegenlere indirip sonra oradan hareket ettirebiliriz diye kara kara düşünürken bu ışınlanma hilesini akıl ettiklerini okumuştum. Koca bir uzay gemisini çekmek yerine uzay gemisinden gezegene ışınlanan insanlar çok daha kolay maliyetli olmuştu. Buna yokluktan varlığa ulaşmak denir işte.
Şimdi bakıyorum da birileri yarım yüzyıl önce ayda havalara zıplarken ve yine birileri bugün yer altında evreni yeniden oluşturmaca oynarken biz neden kek gibi Mecidiyeköy'den Bostancı'ya bizi geçirecek o lanet olası belediye otobüsünü bekliyoruz ? Tabi ki kandırıldığımız için.
Çünkü ışınlanma teknolojisi çoktan keşfedildi, denendi ve bir yerlerde şanslı birkaç bilimadamı tarafından uygulanıyor.
Ama petrol devlerinin yönettiği bu dünyada, gerek iletişim gerekse ulaşım sektörünün bir gecede iflasla tanışacağı düşünülürse daha uzun bir süre lansmanını göremeyeceğiz bu ulu icadın.
Kişisel olarak bakıldığında büyük haksızlık, kandırılmışlık duygusu var. Öte yandan çökecek endüstriler, yaşanacak güvenlik karmaşası düşünülünce var olduğuna inandığım bu teknolojiden mahrum yaşamak da etik olarak doğru mu yanlış mı bilemedim.
Ona da siz karar verin.

12 Eylül 2008 Cuma

REM Bayrami

Lise yıllarına ait bir yaz tatiliydi, Bryan Adams İstanbul'da stadyum konseri vermek icin benimle ayni sehri paylastiginda. Türkiye'nin ilk yabancı Rock stadyum konseri olması, bir grup arkadaşın servisle kalkip Izmit'ten İstanbul'a bu konsere gelmesi ve sahada çimlerin üzerinde daha önce hep televizyonlarda ve dergilerde görmenin ötesinde hayal edemediğimiz kanlı canlı bir adamı izliyor olmanın verdiği o coşku zaten tarif bile edilemezdi. Tum bunlara konserin aylar öncesinden duyurulması ve sabırla o günü beklemenin heyecanı da eklenince o gece verdiği konser ve sahne performansı nasıl olursa olsun Türkiye'de bir ekolü başlattığı için bile Bryan Adams'a saygım sonsuzdur.

Ertesi sene ard arda Guns N Roses, Metallica, Bon Jovi gelmeye başladığında şaka mı bu diye duyduklarımıza inanamamıştık. Ama ben belki gerçekten geliyordur ya adamlar diyerek üniversite sınavına haftalar kala tek başıma yaptığım bir gece yolculuğu sonrası İzmir'den gelerek yine aynı stadyumda Guns N Roses'u canli izleme sansini yakalamiatim. O yaşlarda kaybedecek daha az şey varmis gibi gozuksede OYS (simdi hangi kisaltmayi aldi takip edemiyorum) oncesi girisilen bu macera girisimi ile o zamanlar daha cesur atılımlar yapabiliyor oldugumu farkediyorum. Ama o zaman kendime gore oynadığım bu pokerden gerçekten kazançlı çıkmıştım.

Aynı yıl Blue Jean dergisi de benimle aynı şaşkınlık içinde " Artık o kadar çok konser vermeye gelen giden olacak ki neredeyse ders çalışmam lazım, bu gece arkadaşlarımla çıkacağım bahaneleriyle konserleri seçer hale geleceğiz" yorumunda bulunmuştu.

İşte bu yaz başı REM'in konsere geliş haberini ögrenene kadar, ben de aynı tembellikle sanki bir zamanlar kentleri aşıp konserlere gelen ben değilmişim gibi, sudan bahanelerle UB40, Violent Femmes, Sting, Travis, Tina Turner, The Cure gibi ne kadar keyif aldiğim grup gelip gittiyse hicbiri benim oldugum mekanlarda sahne almadilar.

Şimdi ne oldu da REM o lisede yaşadığım konser coşkusunu uyandırdı, aslinda sebebi çok. Bunu biraz da benim gibi birçok konseri elinin tersiyle itip REM'i de aynı tepkiye kurban edecekler için sıralamak istiyorum.

Öncelikle Türkiye'de geniş kitleli konser izlemek başlı başına etkiliyeci bir olay. Trafikte, marketlerde bazen yığınlar halinde sizi delirtebilen Türk insanı, o konser alanında izlemeye geldikleri grupla ahenk içine tüm şarkılarda gruba eşlik ederken daha önce görülmemiş bir uyum olustururlar. Zaten bu yüzden de ilk kez konsere gelen gruplar bu ilgi ve beğeni karşısında yaşadıkları ego tatmini yüzünden Türkiye'yi bir sonraki turne listelerine eklemeden edemiyorlar. Ama siz sakin REM bir daha gelir o zaman giderim demeyin tabi :P

Freddy Mercuy ve Kurt Cobain sonrasi hayatımda hiç bir zaman Queen ve Nirvana konseri izleyemecek olmamın acı yüzleşmesini adamlar henüz hayattayken REM ile telafi edebilmek. Zira solist Mike Stipe hastalık derecesindeki zayıflığı yüzünden yıllardır ha öldü ölecek diye bekliyorum.

Ve REM`i diger bir suru gruptan ayiran onemli ayrintilar:

Seksenlerin basindan bu yana yaptilari muzigi cagin getirdi modernlikle kendilerinden degil sadece tarzlarindan odun vererek gene de cok iyi isler cikaran bir grup olmalari.

Losing My Religion sonrasi kendi kitlelerini asarak genel bir popularizm patlamasi yaratmis olmalarina karsin bunu goz ardi ederek kendi cizgilerinde yol almaya devam etmis olmalari.

Cok sik album cikarmalarina karsin kaliteyi bozmamalari.

Goz boyuyan sahne gosterileri, savunduklari politik ya da sosyal gorusleri Bono gibi milletin gozune sokmadan aktivist duruslari, hicbirinin yakisikli, hatta karizmatik olmamasi ve hatta ozel hayatlari hakkinda en ufak bir bilgimizi olmamasi..

Kisaca sadece yaptiklari ve bu yuzden de inandiklari muzikle on planda olmalari..

O yuzden gidilesi bir konser olacak, 4 ekim cumartesi siz de orada olun..

Yeni baslayanlar icin indirilmesi kacinilmaz REM parcalari:
- Man On The Moon
- Leaving New York
- Drive
- Sweetness Follows
- The One I Love