12 Eylül 2011 Pazartesi

Çizginin öte yanı

Şairin yolun yarısı dediği dönemde, bebek sahibi olunca hayatınızda neler değişiyor, nasıl bir yörünge kayması oluyor ben size kısaca özet geçeyim hemen.

- Bir kere İran gibi ataerkil toplumun ülke kanunlarına işlediği ülkelere anlam vermek zor. Bebek ve çocuk işi yüzde yüz anne becerisi ve sorumluluğu altında. Ufak bir bebekle ya da 5 yaşındaki çocuğuyla 24 saat kesintisiz ilgilenip günün sonunda akıl ve beden sağlığını hala koruyabilen bir baba var mıdır hiç inanmam. Çocuğu babanın zimmetli malı olarak gören bu abuk ülkelerdeki babalar da zaten annelerinden ayırdıkları çocukları da muhtemelen kendi ailelerine ya da başka kadınlara teslim ediyorlardır. Saçmalık.

- Lise son sınıfta üniversite sınavlarına hazırlanırken bir testte şöyle bir cümle okumuştum. ' Kadını güçlü kılan anneliktir' diye. Anne olmayan kadın zayıftır diye bir önerme yok tabi ama anne olan kadının potansiyelini hiç de hafife almamak gerekiyor. Sessiz, sabırlı ve uyumlu gözüken hallerine aldırmayın, ormanda on kaplan gücüne sahiptir kendisi, fena parçalar..

- Evet, uykusuzluğa alışılıyormuş. Uykunuzun en ağır ya da tatlı neyse artık, o kısmında hafif bir vıklama ile yattığınız yerden fırlamak gibi bir içgüdünüz oluyor. Yeni doğmuş bebeğiniz o gece dört saat aralıksız uyuyup sizi sabaha karşı uyandırdıysa dünyanın en şanslı annesisiniz demektir. Gecenin bir yarısı gözlerinizi açıp sessiz bir ortamla karşılaşmak ise en büyük şaşkınlıklardan biri. Yani genelde ne zaman çalacağı tamamen doğanın oyunu olan bir alarmlı saatin kuklasısınız. Ama neyseki aynı doğa ana çok değil, iki üç ay sonra sizi bu uykusuzluğa karşı dirençleştiriyor. Yıkılmadan ayakta kalabiliyorsunuz.

- Keyif denen eylemin tanımı sizin için tamamen değişiyor. Mesela benimki güzel bir banyo sonrası ayaklarımı uzatıp CSI ya da Law & Order izleyip bir yandan fındık kemirmekti. Şimdiki keyfim, banyo yapabilecek vaktimin olması. Bir diğer keyfim tadı, ısısı, kıvamı güzel yemekler hazırlayıp eşimle, arkadaşlarımla sohbet ederek vakit geçirmekti. Şu anda keyif sadece karın doyurmak eylemiyle tatmin olabiliyor. Ha dört gün önce pişirilmiş yemek, ha sabahtan beri dört kere ısıtılıp en sonunda soğuk olarak ağzınıza tıkıştırmaya karar verdiğiniz bir besin, fark etmez.

Çizginin öte yanında hayat buradan böyle karamsar gözüküyor, ama insanın başına gelince o kadar da içinizi karartmıyor. Üstelik bu tablo gene bence en en en iyi olan senaryoyu anlatıyor.

Çizginin öte yanında, bir de fiziksel ya da mental rahatsızlıkla dünyaya gelen, ya da çok ufakken ciddi hastalıklara yakalanan, kaza geçiren ve sürekli bakıma muhtaç olan bebek ve çocukların anneleri var. Daha yolun çok başında olsam bile emin olduğum birşey var ki evrende bu anneler kadar güçlü ve saygı duyulacak başka kimse olamaz..

5 yorum:

ebru dedi ki...

Küçük annem benim :) Ne güzel söylemişsin hakikaten annelik garip bir duygu, en önemlisi de sağlıklı çocuklara sahip olduğumuz için şükretmek, dediğin gibi dünyada kimse hasta çocuğuna bakan bir anne kadar güçlü olamaz.

geveze baykuş dedi ki...

vallahi haklısın ne diyim. üremeye karşı bütün silahlarımı ateşleyemeyeceğim kadar da doğru ve üzücü bir konu hayat boyu bakıma muhtaç çocukların annelerinin gücü, sabrı. özel eğitimci bir arkadaşımın okuluna ne zaman ziyarete gitsem içim parçalanarak ayrılıyorum oradan, çocuklara ayrı annelerine ayrı... keşke hayat bu kadar zor olmasa.

Uyumsuz dedi ki...

Aslında bizim gibi geliştiğini sanan ama aslında medeniyet yolunda tek bir adım atamamış ülkelerin dışında kalan yerlerde bu çocuklar ve anneleri devletten destek görüyorlar. Norveç, Yeni Zelanda, İsviçre gibi ülkelerde engelli insanlar bizim ülkedeki insanlardan daha refah içindeler.

Ama sonuçta her türlü maddi destek sağlansa da hiçbirşey bir annenin çocuğuna göstereceği sevgi ve ilginin yerini tutamaz.

O yüzden bu ülkede bari devlet çocuğa sahip çıkamıyor, ona sahip çıkmaya calisan anneye yardımcı olsun.

geveze baykuş dedi ki...

devlet eğitim giderlerini ödüyormuş ama eğitim çok kısıtlı. rahmetli ispanyol enişteniz anlatmıştı, uzak kuzenlerinden biri down sendromluymuş, çocukluğundan itibaren özel eğitim görmüş. şimdi barcelona'da ailesinden ayrı kendi evinde yaşıyor, işine gidip geliyor, birkaç ayda bir de ailesinin yaşadığı şehri ziyaret ediyormuş. bizde çocuk anne desin yeter, toplum içinde çığlık atmasın annesinin elini tutup yolda uslu uslu yürüsün yeter kıvamındayız. eğitim var mı, evet. yeterli mi? nerdeee...

sahicibirhikaye.blogspot.com dedi ki...

yolun yarısını epey geçtikten sonra anne olmuş biri olarak diyebilirim ki, sanırım bu yaşta hala eğitilebilir olduğumu farketmek çok keyifli... Sizinki kaç yaşında ya da kaç aylık bilemedim ama, 7 yaşındaki bir çocuktan öğrenilecek ne çok şey olduğunu görmek paha biçilmez... Tek sorun onun büyüdüğünü görebilmekle ilgili telaşım.. Geç anne olmanın pek çok avantajı var aslında.. O yaşa kadar uykuya, gezmeye, yemeye doymuş oluyor insan.. Vız geliyor yani adanmışlık duygusu... Uzatmayayım, güle güle ve sağlıkla büyütünüz, büyüyünüz diyeyim ve gidip oğluma sarılayım:)