9 Haziran 2010 Çarşamba

Germe beni gurme !

Modern hayatın seçme saçmalarına bayılıyorum.

Mesela bundan yüzyıl öncesine kadar çeşnicibaşı diye bilinen bir meslek vardı. Günümüzde yemeklerin zehirleme riski kalmayınca bu adamlar işsiz kalmasın diye e hadi bari yemek güzel mi, tadı tuzu yerinde mi, bakıp onu söyleyiversin diye dönüştürülmüş bir meslek çıkardı karşımıza. Gurmelik !

Elbette hiçbir meslek grubunu küçümsediğim yok, gurmeliği bile. Sadece özellikle hafta sonu eklerinde koca koca sayfalarda yer kaplayıp televizyonların en ucuz maliyetle karşımıza çıkardığı programlarda kitleleri tamamen subjektif yorumlarla peşlerinden sürükleme amacı hoşuma gitmiyor bu amcaların.

Zaten gurmelik bir meslek midir yoksa bir yetenek midir daha o belli değil. Bakıyorsunuz bir gazeteci, bir iş adamı ya da sanatçı sanki yapacak başka birşeyi kalmayınca jübilesini gurmelikle ilan ediyor gibi. Burada sorum şu, varsa bilen söylesin: Hayatının kırk yılını aşcılık yaparak geçirmiş bir gurme var mıdır mesela ??

Bir de iyi bir iş adamı diye bildiğimiz kimsenin ağız tadının bizimkinden daha gelişmiş olduğuna neden inandırılmaya çalışıyoruz ? Haftanın beş günü öğle ve akşam dışarıda ve hatta farklı kentlerde iyi restoranlarda yemek yemiş olmak bir insanı gurme mi yapar yoksa gidilecek restoranlar hakkında tavsiyelerde bulunabilecek insan mı ?

Yemek ki insanları birbirinden ayıran en temel zevk meselesi, nasıl oluyor da karşılıklı oturup bir yemek yemişliğimiz olmayan adamların lafına uyup hayatımızda gitmediğimiz yerlere iteleniyoruz ?

Açıkçası ben dışarıda yemek için gideceğim yerleri seçerken sadece ağız tadı benimkine yakın insanların lafını dinlerim hep. Bazen insanın ailesi ya da en yakın arkadaşı bile bir yemeğin yağı konusunda sizinle aynı fikirde olmayabiliyor çünkü. o halde neden kendini gurme ilan eden bu çok bilmişlere kanıp güzel bir yemek keyfini kabusa dönüştüreyim ?

Zaten asıl soru da bu. Bir yeri iyi yapan nitelik, kitlelerin orayı seçmesi midir yoksa sizin ama sadece sizin oranın yemeklerinden mutlu olmanız mıdır ?

Herkesin koşarak gittiği bir restoranın yemeklerinden hoşlanmadığınız için de kendinizden şüpheye düşmeyin. Önce kendi zevkinize sonra da en yakınlarınız içindeki sizin ideal gurmenize güvenin.

Bu adamları da bırakın yazsınlar, güzel sofralarda pozlarını versinler, yeter ki bizden uzak dursunlar !

14 yorum:

Adsız dedi ki...

olmaz !!!!!

hehehe

Uyumsuz dedi ki...

heheehhehehe

Aslısın dedi ki...

Valla doğru, hiç bu açıdan bakmamıştım. Ben elin, dilinin ölçüsünü bilmediğim adamından niye öğüt alayım, değil mi?

Belki herif, peynir üzeri çilek reçeli yemeyi midesi kaldıracaklardan. Şimdi ben bu adamın "hadi git şurada şunu ye" önerisine neyi referans alıp gideceğim? Peyniri mi? Çileği mi? Adamı mı? Kendimi mi?

Uyumsuz dedi ki...

Ben en çok yemek pişirmekten anlamayıp da ukalalık taslamalarına katlanamıyorum. Bu şöyle olmalı böyle olmalı diyorlar, çok biliyorsan al kendin pişir be adam diyecek aşçı çıksın o restoranın abonesiyim o dakikada :)

Adsız dedi ki...

peynir üzeri çilek reçeline bayılırım yav!!
bende gurme materyali var demek ki :))

Cüzzamlı Melek dedi ki...

valla bu salak eve taşınınca digiturk antenimi takamadıklarından, serra yılmaz'ın yemek programından mahrum kaldım.

çok seviyodum o programı ben. asla yemek pişirmem. yumurta dahi kırmam ama hem küçük tüyolar alıyodum, hem de sanat olaylarını takip ediyodum.

bi de hülya avşlar vardı, hiç kaçırmazdım. konukları öyle kaliteli olurdu ki, kadın istese de ucuzlaşamazdı. misal, uzun evliliklerde eşlere nasıl davranılması gerektiğini seçil heper'den ağzım on karış biçimde hayranlıkla dinlemiştim.

digiturk'ü olanlar, kıymetini bilsinler. :(((

Uyumsuz dedi ki...

Cüzzamım gene başka alemlere gitmiş :))

Cüzzamlı Melek dedi ki...

ahah... sen ne diyosun, ben ne anlıyorum. ama nasılsa siz beni böyle seviyosunuz. türk malı olduğum için, su kaynattığım oluyo. arada bi vurun kafama cam gibi gösteririm... :DDD

Ökkeşus dedi ki...

başlığı gördüm, "noliy lan, nettim ben bu hatuna" diye panik oldum. sonra baktım ki benne alakası yokmuş :D

Karakalem dedi ki...

Ben yemek yemenin iki biçimi olduğunu düşünürüm. Birincisi; karnını doyurmak için yemek yemek. Bunun için kimseden fikir alman, uzmanlaşman gerekmez. Yemeklerin mideni bulandirmayacak tatta ve yutulabilir ebatta olması yeterlidir.
Ikincisi; yemekte emek ve özen kavramına değer vererek ve keyif alarak yemek. Nasıl ki iyi bir ressam veya müzisyen diğerlerinden yaptıklarıyla ayrılıyor, takdir ediliyor iyi bir aşçı da ayni takdiri görmeli. Buna karar verecek kişi elbetteki tadın hitap ettiği kesim olmalı, tekelcilik zihniyetine toptan karşıyım. Bireysel farklılıklar artmalı ki çıkar toplulukları oluşmasın.

Feride Nizamettin dedi ki...

neffiss ve leziz bir yazı olmuş şekerim..bu arada çocukken en sevgiğim şey 2 piknik bisküvi arasına beyaz peynir ve kayısı reçeli sürüp yemekti..Gene yaparım:)

JoA dedi ki...

ama bi düşünsene, yemek yediğin için para alıyorsun:)

Adsız dedi ki...

çok iyi oturtmuşsun usta,
20 yıllık aşçıyım 10 senesi kendi mekanımda geçti, bir sürü telvizyon çekimi ,gazete haberi ıvır zıvır yaptılar yemin ederim kaşarla, permasanı ayıramayan adamlar program yapıyor , programla kalsa gamyemiycem bide ukalalık adamboyu.
televizyondaki şaklabanları biyana bırakırsak bu işin hakkaten uzmanı ayhan sicimoğlu, yemek yapmayı bilmez ama yemeyi çok iyi biliyor, hayatında çalışmamış adam hep keyif peşinde .

nalan dedi ki...

evet hastasıyım sicimoğlu'nun.
:)