24 Temmuz 2009 Cuma

Yaşasın kavga var !

Kabul edin tartışan ya da kavga eden insanlar gördüğünüzde yerinizde kalıp sessizce izlemeye başlıyorsunuz. İtiraf edin yükselen sesler ve bağrışlar içinizdeki adrenalini fokurdatmaya başlıyor. Açıkça söyleyin, hepimiz kavga gördüğümüzde sessizce köşemizden bunu izlemeye bayılıyoruz.

Bencil doğamızdan mıdır yoksa gerçek hayata dair aksyonlar mı bizi böyle bağlıyor ama ortalıkta uçuşan negatif enerjiye karşın kavga anları bizim için çekici bir unsur.

Benim favori kavgalarım daha çok en işe yaramaz tiplemelerin karıştığı kavgalar oluyor. Mesela maç çıkışı birbirine giren taraftarlar ve bütün maç boyu destekledikler i ama sonra yenildiler diye takımlarına saldıran fanatikler liste başı çekerler. Bu sık sık gerçekleşen bir gerginlik anı olsa da ne yazık ki ancak televizyonlardan izlemekle yetinebildiğim bir eğlence. Neyseki televizyonlarımız futbola günde 5 saat ayırdıkları için her kanalda bolca üstelik de saniye saniye tattırılan bu görüntülerden hiç mahrum kalmıyorum.

Diğer sevdiğim kavgalar trafikte kuralları yok saydıkları için sonunda birbirine toslayan kendini bilmez şöför kavgaları. Buradaki doruk noktası taksici, minübüsçü ve transporter denilen genelde 20 yaş ortalaması gençlerin elinde oradan oraya savrulan araç sürücüsü kapışmaları. Birbirlerini dinleyip karşılıklı anlaşabilme gibi yeteneklerden mahrum bu insancıklar daha kazanın ciddiyetini anlamadan birbirlerine dalıveriyorlar. Her birinin aracında kalınca bir sopanın olması ve böyle anlarda hemen bu sopaların havada uçuşması tam oturup çekirdek çitleyerek izlenilecek sahneleri yaratıyor.

Fazla şiddet içermeyen ama çok pis sözsel sataşmalar da keyif verici madde gibidir benim için. Görüntüde iyi eğitim ve aile terbiyesi ile donatılmış ama ruhu hiçbirinden nasibini alamamış insanların çok sık düştüğü tuzaklardır bunlar.

Süpermarkette kasa kuyruğu, açık bir otoparkta boş yeri ilk ben gördüm davası, indirimdeki bir mağazada denedikten sonra kenara koymuştum sen kaptın o elbiseyi meselesi, sinemada cep telefonu ile konuşulması, gece geç vakitte komşuları rahatsız edecek türden müzik ya da gürültü yaratma halleri gibi çeşit çeşit sayılacak gerginlik anlarıdır hepsi. Önce nazikçe bir uyarı ile başlasa da bir anda saman alevi sarar dört bir yanı. Haksızlığı yaratan sanki kendi özerk alanına tecavüz edilmiş, haksızlığa uğrayan da namuz elden gidiyor feryadıyla başlarlar birbirlerine saydırmaya.

National Geographicvari bu sahnelerde böyle insan zararlısı tiplerin kavgaları asla beni rahatsız etmez. Diyorum ya işime de gelir ve zevkle izlerim her anı. Hatta daha da ileri gider ve birbirlerini imha ederek yer yüzünden silinmelerini dilerim.

Ancak hoşuma gitmeyen kavgalar da vardır. Çekirdek aile içindeki tartışmalar ya da sevgililerin bozuşması gibi. Birincisi hepimizin başındaki dert olan anne-baba-çocuk-karı-koca şeklinde ondan ona seken bu tartışmalar baş ağrıtır, çabucak uzaklaşırım o ortamdan. İkinci durum ise içime fenalıklar getirir o yüzden hemen ortamı terk ederim.

Ama olsun derim, içimin yağlarını eritecek türden tonla tartışma modelleri ve kavga çeşitlemeleri her gün sergilendiği için böyle birbirini sevenlerin birbirlerini üzmeleri çabucak silinir aklımdan. Bakarım, iki kendini bilmez dalmış birbirine, hemen izleyici koltuğundaki yerimi alır kıs kıs gülerek tekrar gösteriye kendimi kaptırırım.

1 yorum:

geveze baykuş dedi ki...

okuyunca bi heveslendim ki, sorma gitsin. bi paket çekirdekle 2 mahalle karısının kavgası... püüü... süper giderdi valla :)

sen var ya, içimdeki canavarı fiştekliyosun. okumasam mı, ne yapsam... :)