Ortaokul yıllarıydı Genç Kızlar romanını arkadaşım okumam için ödünç verdiğinde. Okurken baş kahramanın öğretmeniyle aşk yaşaması bana oldukça sıkıcı gelmişti. Ama yinede anlatımdaki betimlemeler, kurgu o kadar güçlüydü ki o zamanlar kafamda oluşturduğum görüntüler hala net olarak gözümün önüne geliyor..
Kızıllara mavi rengin yakışmadığı ayrıntısını bile atlamayan yazarının Vincent Ewing adında başka hiçbir romanını bilmediğimiz bir erkek olması kitabı ilginçleştiren bir özellikti. Adamın eşcinsel olabileceği ihtimali ve o yüzden genç kızların okuduğu bir okuldaki duygu yoğunluğunu bu kadar içten aktarabileceği o yaşta tabi aklıma bile gelmemişti.
Yıllar yıllar sonra yani tam da geçen sene bu zamanlar öğrendiğim geç kalınmış bir gerçek aslında o eksik parçayı tamamladı. Kahramanlarından olayın geçtiği yere kadar herşeyin yabancı olduğu romanın yazarı aslında Vincent Ewing değil çevirmeni olarak gözüken Nihal Yeğinobalı`ymış !!
Yaşadığım şaşkınlığın yerini üzüntüye bırakmasını Yeğinobalı`nin bundan elli yıl evvel çeviri romanların Türk romanlardan daha çok iş yaptığını bildiği için bu yabancı erkek yazar takma adıyla kitabı yayınlattığını ifade etmesi ne yazık ki engelleyemedi.
Altmışlı yılları düşündüğünüzde erotik bile sayılabilecek böylesi bir romanı Nihal Yeğinobalı kendi adıyla bastırmaya kalksa muhtemelen yayınevleri onu kapıdan içeri bile sokmazlardı. Tabi o yıllardaki zihniyet daha genç kızların bilmem kaç fırça darbesi karalamalarını el üstüne çıkaracak sığlığa inmemişti ancak genç bir kızın içinde az biraz cinsellik de olan bir gençlik romanı yazmasını kabullenebilecek medeniyete ne yazık ki erişememişti.
Derinine inilse benim daha onüç yaşında nasıl olurda bir adam bu romanı yazabilir sorusunun devamı getirilirdi ancak yazar adı ecnebi olunca kitabın değeri katlandı. O zamanlar kendileri de birer genç kız olan Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit`in Ediz Hun`la birlikte oynadıkları filmi bile çekildi romanın. Altmışlardan doksanlara kadar benim gibi bir çok kızın elinden geçti bu kitap ve tüm bu başarının nedeni ne yazık ki yazarının Amerikalı bir erkek olduğunun sanılmasıydı.
Kim ne zaman buna dur dedi bilmiyorum ama elli yıl boyunca Türkiye'de nesiller boyunca okunan bir romanın çevirmeni olarak silik kalmak Nihal Yeğinobalı"yı çok fazla kırmamış olabilir ama ben gerçekten de üzüldüm.
Bronte kardeşlerin, Jane Austen`in asirlar önce yapabildiğini Türk bir kadının kendi adıyla yayınlatamamış olması hakikaten trajik.
Türk edebiyat tarihi içinse utançtır..
8 yorum:
bu olay bizim bölümde efsane olarak anlatılır. olaya dur diyen kendisi. sanırım nihal hanım 80'li yıllarda bir panel ya da konferans sırasında açıklamış bunu (hafızam beni yanıltmıyorsa).
Sen okuduğunda kaç yaşındaydın JoA ve nasıl bulmuştun o zamanlar kitabı ?
tam hatırlamıyorum valla ama 13-15 filandım herhalde. galiba tüyap'tan almıştım kitabı. çok çabuk ve keyifle okumuştum.
yeğinobalı bu kitabı yaz tatilinde yazmış. sanırım o zamanlar kolejde okuyormuş. yaz için istanbul yakınlarında bir sayfiye yerine gitmiş. her hafta postayla gönderiyormuş yeni bölümleri. kitabın hikayesi aklımda böyle kalmış.
Zaten romanda geçen okul tam bir genç kız hayali. Orman içinde, yatılı bir sanat okulu. O yaşlarda insan başka ne düşler ki ? Yakışıklı oğlanlar dışında tabi :))
Silas Marner gibi bir klasiği, ama bence ondan da önde olan Middlemarch gibi bir şaheseri kaleme alan Mary Anne Evans, yazın hayatı boyunca "George Eliot" ismini kullandı.
Bir erkek ismi...
Middlemarch'ı okuduktan çok sonra, George Eliot'ı müstear isim olarak kullandığını, bunun nedenini de "ciddiye alınma isteği" olduğunu öğrendiğimde ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştım seninkine benzer.
1 asır evvel, 19.yy'ın ikinci yarısında ingiltere'de kadınlar kendi isimlerini kullanarak aşk romanları yazabiliyorlardı. Mary Anne ise "aşk romanı yazarı olmadığını" insanlara anlatabilmenin ilk basamağının erkek ismi kullanarak yazmakla başlayacağını düşünmüştü.
Bir kişinin kimliğiyle, diliyle, ırkıyla, cinsiyetiyle, onu "o" yapan niteliklerle yarattığı eserini sahiplenememesi, sadece türk veya bir başka ülke edebiyatı için değil, insanlık için bir utançtır.
Türk edebiyatına küfretmeyiniz, insanlardan nefret ediniz.
Ben de ortaokulun son ya da lisenin ilk yıllarında okumuştum bu romanı. Dikkatimi çeken o zaman göre oldukça cesur olan içeriğiydi. Fakat yazdığınız gibi yazarı yabancı olunca, kabullenmişlik baştan oluşuveriyor zaten. Aslında iyi taktik. Bazen hatta itiraf ediyorum sık sık, cinsellik değil de politik, sosyolojik ve genel dünya görüşlerimi rahatça paylaşabilmek adına kurduğum bir fantazidir bu.
kitabı okuduğumda aynı duyguya kapılmıştım. İlk okuduğum da 15 yaşında falan olmalıyım çok heyecanlanmıştım kızların yatakhane maceralarını okurken,Miss Be o karlı yollarda yürürken sanki ben de onunla yürüyordum. Yıllar sonra dediğiniz gibi Vincent Eving diye birinin hiç var olmadığı , kitabın Nihal yeğinobalı tarafından yazıldığı ortaya çıkınca çok üzüldüm. Yeni baskısınıda aldım vefa borcu olarak:))))
Nihal Yeğinobalı nın diğer kitapları çok güzeldir, bu da iyidir de işte biraz hafiftir. Ama diğerleri tadından yenmez.
Yorum Gönder