Türk insanının sanatla olan sınavı 1994 yerel seçimleri sonrası Melih Gökçek'in Ankara'daki bazı heykellerle ilgili tükürük içeren fikrini beyan etmesiyle başladı. Aynı dönem, İzmir'den belediye başkanı seçilen Burhan Özfatura da Yaşar Kemal'in sanatını sorgulamış ve iki üç kıytırık roman yazdı diye bilip bilmediği konularda konuşmaması gerektiğini söylemişti.
O zamandan bu zamana yetişen yeni nesli düşünüyorum da sanırım sanatı devletin, aşırı şüpheyle yaklaştığı, hatta engellediği bir tür muhalif çıkış aracı olarak tanımlıyorlardır. Sanatın içinde elbette eleştiri var ama salt bir tehdit ve tenkit olarak görmek de ilginç tabi.
Bugün ülkenin sanata ve sanatçıya bakış açısı bir tiyatrocu oyunda başbakanın kızına el göz işareti yaptı diye devlet tiyatrolarına olan ödeneğin kısıtlanması, açılış kokteyline bile tahammül edemeyen mahallelinin bir resim sergisi açılışında insanlara saldırmasını haklı göstermek ve ülkenin en iyi heykeltraşlarından birinin olan eseri tek kalemde ucube olarak niteleyip yıkma girişimiyle gittikçe daha bir karamsar hal almaya başladı.
Sanatı anlamamak kimsenin suçu değil elbette. Fakat anlayamadığın ya da bunun için çaba dahi göstermediğin esere ya da eyleme savaş açmak çok ilkel bir tepki bence.
2002 seçimleri öncesi belli bir kesimin artık ağzından düşmeyen " Din elden gidiyor !" çığırtkanlığının yerini artık görüyoruz ki " Sanat elden gidiyor" söylemi almış. Tabi ki hiçbir zaman din elden gitmedi ve elbette bu abuk bakış açısı yüzünden yetkilerini bir kültürün ana damarını yok etmek için uğraşmakla da sanatı kimse silemez bu ülkede.
Fakat son on yedi yıldır, birşeylerin gittikçe daha da ters gittiğini de artık görüp fark etmek gerek..
2 yorum:
tam olarak 17 yıl mı ? :)
evet, biraz iyimser olabilirim tabi :))
Yorum Gönder