Bir zamanlar televizyondaki herşey gibi yarışma programlarının da kaliteli olduğu bir dönem vardı. Seksenli yılların sonunda TRT'de yayınlanan gene böyle seyredilesi bir yarışma programında görme engelli Hale diye bir kız yarışmıştı. Bilgi yarışmasında her hafta üst üste birinci gelerek bir süre ülkedeki milli kahraman ilan edildi bu kız.
Kimse kız göremiyor diye ona acımıyordu. Tam tersi, kızın akıllı ve bir o kadar da mağrur hali insanları etkilemişti.
Aynı yıllarda Erol Taş'ın ısrarla sadist kötü adamı oynadığı filmler bir hayli canımı sıkıyordu. Köy ağası ya da mafya babası farketmez, adam hangi rolde olursa olsun hep aynı sinir kahkahasını atıp karşısındakileri ezip duruyordu.
Eğlencesine bile olsa içinde Erol Taş'ın olduğu Türk filmlerinden uzak duruyordum.
Son yıllarda ise televizyondaki yozlaşma o kadar alt seviyelere indi ki toplum olarak ahlak değeri de bu senkronizasyonda zorlanmadı.
Güner Ümitlerin, Mehmet Ali Erbillerin sunuculuktan çok kendilerini maymun ettikleri yarışmalara değinmeye gerek bile yok. Her ikisi de zaten kontrolsüz espri güçlerinin kurbanı olup bir gecede kendilerini imha ettiler.
Fakat arabesk anlayışı ve mağdur ratingi hala en çok tutan araçlar. Bunları bir de herhangi bir bilgi veya beceri gerektirmeyen bir formatla harmanlayınca, bu basit yarışmanın bu kadar çok tutması insanı şaşırtmıyor.
Var mısın yok musun'dan bahsediyorum.
Seçme tiplerin para o kutu da mı yoksa bu kutuda mı diye yarışması zaten 0-3 yaş grubuna hitap eden oyunlardan esinlenme, bu belli. Ama olayın yarışmacıdan çıkıp aileye, onların borçlarına, bir zamanlar şöyle iyi olup şimdi böyle kötü olmalarına kadar dayandırılmasına dayanamıyorum.
Hale'yi alkışlayanların bugün oradaki bir tipin işte beşyüz bin yerine teklif edilen doksanbini kabul edip sonra açılan kutudan beşyüzbini kaçırmasıyla kahrolması kadar acınası bir dönüşüm var mıdır acaba ?
Gerçi dönüşüme uğrayan ekrandaki bu duygusallık pompalamasına kananlar değil sadece.
Altı aylık birikmiş kira borcu ve kazanacağı parayla ev alacağını söyleyen yarışmacıya bakıyorum. Tüm stüdyonun birbirine kenetlenerek ona destek verdiği, nefeslerin tutulduğu anın sonunda kutudaki büyük parayı kaçırdığı anı gördüğümde kahkahayı patlatıyorum.
Hayal kırıklığından öte sanki dünyalar başlarına yıkılmış halleri karşısında gözlerimden yaşlar gelerek gülüyorum.
Ağlanıp sızlanan insana çabalayan insandan daha çok değer verildiği düzenle dalga geçiyorum. Reklam değerlerini arttırmak için kendilerini piyon olarak kullandırılmasına izin verenlerin ekrandaki yüzlerine gülüyorum.
Yıllar önce sakındığım Erol Taş oluyorum ve Nihahahaaooaa ( Youtube örneğinde görüldüğü gibi ) diye ortalığı inlettiğim o pis kahkahanın dayanılmaz hazzını ruhumda yaşıyorum.
Kimse kız göremiyor diye ona acımıyordu. Tam tersi, kızın akıllı ve bir o kadar da mağrur hali insanları etkilemişti.
Aynı yıllarda Erol Taş'ın ısrarla sadist kötü adamı oynadığı filmler bir hayli canımı sıkıyordu. Köy ağası ya da mafya babası farketmez, adam hangi rolde olursa olsun hep aynı sinir kahkahasını atıp karşısındakileri ezip duruyordu.
Eğlencesine bile olsa içinde Erol Taş'ın olduğu Türk filmlerinden uzak duruyordum.
Son yıllarda ise televizyondaki yozlaşma o kadar alt seviyelere indi ki toplum olarak ahlak değeri de bu senkronizasyonda zorlanmadı.
Güner Ümitlerin, Mehmet Ali Erbillerin sunuculuktan çok kendilerini maymun ettikleri yarışmalara değinmeye gerek bile yok. Her ikisi de zaten kontrolsüz espri güçlerinin kurbanı olup bir gecede kendilerini imha ettiler.
Fakat arabesk anlayışı ve mağdur ratingi hala en çok tutan araçlar. Bunları bir de herhangi bir bilgi veya beceri gerektirmeyen bir formatla harmanlayınca, bu basit yarışmanın bu kadar çok tutması insanı şaşırtmıyor.
Var mısın yok musun'dan bahsediyorum.
Seçme tiplerin para o kutu da mı yoksa bu kutuda mı diye yarışması zaten 0-3 yaş grubuna hitap eden oyunlardan esinlenme, bu belli. Ama olayın yarışmacıdan çıkıp aileye, onların borçlarına, bir zamanlar şöyle iyi olup şimdi böyle kötü olmalarına kadar dayandırılmasına dayanamıyorum.
Hale'yi alkışlayanların bugün oradaki bir tipin işte beşyüz bin yerine teklif edilen doksanbini kabul edip sonra açılan kutudan beşyüzbini kaçırmasıyla kahrolması kadar acınası bir dönüşüm var mıdır acaba ?
Gerçi dönüşüme uğrayan ekrandaki bu duygusallık pompalamasına kananlar değil sadece.
Altı aylık birikmiş kira borcu ve kazanacağı parayla ev alacağını söyleyen yarışmacıya bakıyorum. Tüm stüdyonun birbirine kenetlenerek ona destek verdiği, nefeslerin tutulduğu anın sonunda kutudaki büyük parayı kaçırdığı anı gördüğümde kahkahayı patlatıyorum.
Hayal kırıklığından öte sanki dünyalar başlarına yıkılmış halleri karşısında gözlerimden yaşlar gelerek gülüyorum.
Ağlanıp sızlanan insana çabalayan insandan daha çok değer verildiği düzenle dalga geçiyorum. Reklam değerlerini arttırmak için kendilerini piyon olarak kullandırılmasına izin verenlerin ekrandaki yüzlerine gülüyorum.
Yıllar önce sakındığım Erol Taş oluyorum ve Nihahahaaooaa ( Youtube örneğinde görüldüğü gibi ) diye ortalığı inlettiğim o pis kahkahanın dayanılmaz hazzını ruhumda yaşıyorum.
5 yorum:
:DD bende benzer bi yorum yazardım herhalde yarışma programlarındna ve insanları slak yerine koyulmasından , duygu sömürüsü ve değerler ile dalga geçercesine sömürü ile karışık kullanılmasından öyk geldi! :()
Bir de bu sezonun açılış gününde Var mısın yok musun'da yarışmacılar kendilerini tanıtırken bir tanesi ilk görüşmesini anlatmıştı.
İşte şöyledir böyledir, Acun bey siz de bana peki anlatacak neyin var diye sormuştunuz demişti. YYYaniiii hepsi mizansen, sıradan bir insan olarak bu yarışmalarda işin olmaz illa bi dram yaşamış olacaksın. Ama bizim insanımız da bayılıyor bunları seyretmeye anlamak mümkün değil :(
bi de iki saat bekletiyorlar darim darim darim.. hamdi bey ne dicekki acep...
ordan horlak çıksın yesin hepsini oh diciim
Arada rating düşünce hemen manken ya da hiphopçu sıkıştırmaları da çok yaratıcı :)
eee kızım biz nolur memet ali bey bi yardım ediiiin ülkesiyiz :)
Yorum Gönder