Çocukluğumdan itibaren hep yanlış adamlara aşık oldum..
Sanırım en eskisi adını bile doğru dürüst telaffuz edemediğim ülkesi bilinmez bir şarkıcı olan Limahl idi. Kıyıdan köşeden bulduğumuz Bravo dergilerinden başka hiçbir kaynak yoktu bu tipe ilgi göstermek için ama olmuştu bir kere. O zamanlar MTVnin Alman versyonu Music Box denen kanalda Haş Haş diye anladığımız şarkısını duyduğumuzda bu herife olan platonik tutkumu bilen arkadaşlarım benimle dalga bile geçmişti.
Ama şimdi düşünüyorum da aslında George Michael ya da A-hanın solisti Morten Harket`ın paylaşılamadığı o yıllarda Limahl biraz gizli kalmış bir hazineydi. Ancak eşşek kadar olduktan sonra kitabını okuyacağım Never Ending Story romanının aynı adlı filmine yine aynı isimle muhteşem bir parça yapmıştı bu şahsiyet. Ağbimin bir arkadaşı benim Limahl"e olan ilgimi fark ettiği anda evindeki dev posteri getirip bana hediye etmişti. O zamanlar 9 yaşındaydım ve ileride bir sürü odam ve o odaları süsleyen türlü posterlerim olsa da onunki kadar büyük ve değerlisi geçmedi hiç o duvarlardan.
Ergenliğe girmeye yakın film oyuncuları artık ilgimi çeker oldu. Bu sefer de filmlerini hiç izleyemediğim ama Blue Jean dergisinin gazıyla fena halde kafayı taktığım Corey Haim geldi. Amerika ve Avrupa Lost Boys diye delirirken benim o filmi izlemem 5 yıl gecikmeli gerçekleşti. Ve izlediğimde Corey Haim`in o filmdeki yaşından biraz daha büyük olduğum için bu aşk da zamana yenilmiş oldu.
Ortaokul yıllarında Jodie Foster"ın Accused filmiyle en iyi kadın oyuncu Oscar`ı aldığı sene herkes bu kadını konuşurken ben aynı ödül törenindeki yardımcı erkek oyuncu adaylardan birine kapılmıştım bile. Oyuncunun aday gösterildiği filmi izlemek bu sefer çok daha uzun yıllar sonrasına denk gelse de tıpkı bir Rönesans heykeli gibi kusursuz yüze sahip River Phoenix takıntısı kolay kolay geçmedi. Ancak bu sefer aşkı öldüren ben değil kendisi oldu. Sonradan o sıralar erkek arkadaşı olduğunu öğrendiğim Keauni Reeves ile gittiği bir barda muhtemelen ilaç kullanımına bağlı bir krizle ölüvermişti. Çok gençti ve hala çok yakışıklıydı. İşin acı yanı sonrasında onun yarısı kadar bile etmeyen erkek kardeşi Jouaquin ne yazık ki ondan çok daha tanındı ve ünlü oldu.
Eşşek kadar olduğum yıllara geldiğimizde bu sefer arada sırada izlediğim ve her defasında da süper sıkıldığım Buffy The Vampire Slayer dizisine kurban gittim. Dizinin dördüncü sezonunda vampir Spike karakteri hem kötü hem de aciz haliyle dikkatimi çekmişti. Birkaç bölüm daha seyrettikten sonra bu Spike neden Buffy"e kadar takık yoksa sonunda aşık mı olacak diye Internetten araştırdım. Merak etmez olaydım. Üç günlük 19 mayıs tatilini bilgisayar başında Spike videoları ve resimleri ile harcayıp tüketiverdim. Aptal dizinin 5. ve 6. sezonlarını Amazon"dan sipariş verdim yetmedi belki arada Spike gözükür diye Angel"ı bile izledim. Bu seferki bir şarkıcı ya da aktör bile değil uydurma bir karakterdi ama gene de güzel bir duyguydu; tabi o zaman için.
Her biri farklı zamanlara yayılmış bu birbirinden alakasız adamlar elbette gurur duyduğum aşklar değildi. Çoğu zaman sebep bile yoktu bu saplantım için. Ama sonunda ne onlar incindi ne de ben. Her aşkın sonunda kolay sahip olunamayacak tek başarı da buydu galiba, kim bilir..
Sanırım en eskisi adını bile doğru dürüst telaffuz edemediğim ülkesi bilinmez bir şarkıcı olan Limahl idi. Kıyıdan köşeden bulduğumuz Bravo dergilerinden başka hiçbir kaynak yoktu bu tipe ilgi göstermek için ama olmuştu bir kere. O zamanlar MTVnin Alman versyonu Music Box denen kanalda Haş Haş diye anladığımız şarkısını duyduğumuzda bu herife olan platonik tutkumu bilen arkadaşlarım benimle dalga bile geçmişti.
Ama şimdi düşünüyorum da aslında George Michael ya da A-hanın solisti Morten Harket`ın paylaşılamadığı o yıllarda Limahl biraz gizli kalmış bir hazineydi. Ancak eşşek kadar olduktan sonra kitabını okuyacağım Never Ending Story romanının aynı adlı filmine yine aynı isimle muhteşem bir parça yapmıştı bu şahsiyet. Ağbimin bir arkadaşı benim Limahl"e olan ilgimi fark ettiği anda evindeki dev posteri getirip bana hediye etmişti. O zamanlar 9 yaşındaydım ve ileride bir sürü odam ve o odaları süsleyen türlü posterlerim olsa da onunki kadar büyük ve değerlisi geçmedi hiç o duvarlardan.
Ergenliğe girmeye yakın film oyuncuları artık ilgimi çeker oldu. Bu sefer de filmlerini hiç izleyemediğim ama Blue Jean dergisinin gazıyla fena halde kafayı taktığım Corey Haim geldi. Amerika ve Avrupa Lost Boys diye delirirken benim o filmi izlemem 5 yıl gecikmeli gerçekleşti. Ve izlediğimde Corey Haim`in o filmdeki yaşından biraz daha büyük olduğum için bu aşk da zamana yenilmiş oldu.
Ortaokul yıllarında Jodie Foster"ın Accused filmiyle en iyi kadın oyuncu Oscar`ı aldığı sene herkes bu kadını konuşurken ben aynı ödül törenindeki yardımcı erkek oyuncu adaylardan birine kapılmıştım bile. Oyuncunun aday gösterildiği filmi izlemek bu sefer çok daha uzun yıllar sonrasına denk gelse de tıpkı bir Rönesans heykeli gibi kusursuz yüze sahip River Phoenix takıntısı kolay kolay geçmedi. Ancak bu sefer aşkı öldüren ben değil kendisi oldu. Sonradan o sıralar erkek arkadaşı olduğunu öğrendiğim Keauni Reeves ile gittiği bir barda muhtemelen ilaç kullanımına bağlı bir krizle ölüvermişti. Çok gençti ve hala çok yakışıklıydı. İşin acı yanı sonrasında onun yarısı kadar bile etmeyen erkek kardeşi Jouaquin ne yazık ki ondan çok daha tanındı ve ünlü oldu.
Eşşek kadar olduğum yıllara geldiğimizde bu sefer arada sırada izlediğim ve her defasında da süper sıkıldığım Buffy The Vampire Slayer dizisine kurban gittim. Dizinin dördüncü sezonunda vampir Spike karakteri hem kötü hem de aciz haliyle dikkatimi çekmişti. Birkaç bölüm daha seyrettikten sonra bu Spike neden Buffy"e kadar takık yoksa sonunda aşık mı olacak diye Internetten araştırdım. Merak etmez olaydım. Üç günlük 19 mayıs tatilini bilgisayar başında Spike videoları ve resimleri ile harcayıp tüketiverdim. Aptal dizinin 5. ve 6. sezonlarını Amazon"dan sipariş verdim yetmedi belki arada Spike gözükür diye Angel"ı bile izledim. Bu seferki bir şarkıcı ya da aktör bile değil uydurma bir karakterdi ama gene de güzel bir duyguydu; tabi o zaman için.
Her biri farklı zamanlara yayılmış bu birbirinden alakasız adamlar elbette gurur duyduğum aşklar değildi. Çoğu zaman sebep bile yoktu bu saplantım için. Ama sonunda ne onlar incindi ne de ben. Her aşkın sonunda kolay sahip olunamayacak tek başarı da buydu galiba, kim bilir..
25 yorum:
amanın hep aynı adamlara aşık olmuşuz yau!!!
bir kendimi bilirdim o derece ayran gönüllü, ettik iki şimdi.
:)
ehe sagol Wiri, iyki varsin valla, yoksa hala kendimi uzayli sanacagim :)
Cetvel, oyle hikayeler cok bende de otosansur soz konusu :)
:))
Ben niye hiçbir şey hatırlamıyorum eskilerden halbûki o kadar yaşlanmadım da :)
Recep, algida secicilik olmali. o yaslarda bu adamlarin hicbirinin ilgini cektigini sanmiyorum :)
Evet cinsiyetlerimiz aynı bir de :)
hemşo, sende çok çapkınmışsın.
Bir sürü erkek sevmişsin.
Ben sadece Madonna'yı sevdim.:)
Madonna surekli kendini degistirip gelistirdigi icin aslinda sen de tek bir kisiyi sevmis sayilmazsin hemso. Her biri ayri bir kadin adeta Madonna`nin :)
işte budur uyumsuzdan alınacak en güzel yanıt.:))))
jack nicholson derim, utançla kafamı eğer sessizce uzaklaşırım. bi dakka ya, ben niye utançla kaçıyorum ki? adam hem çirkin, hem çekici, hem de piçse benim suçum mu sanki? gönül işte, konuyor.
Baykuşçum, Jack Nicholson'a kadar ne bekledin ki ? Hem çirkin, hem kötü hem de çekici tonla hödük, yani erkek dolu bu ülke güzelim :)
platonik oldu mu dadından yinmez de, canlı yayında hiç çekilmiyolar be uyumsuzum :)
Çok fena...
Spike'a umutsuzca aşık olan bir ben varım sanıyordum.
O sapsarı enteresan kafası, İngiliz soğukluğu, esprileri, elleri...
Of of! Yine gelse, yine aşık olurum.
Sana da ` ne buluyorsun o iltahap kafada?` diyenler oldu mu :)
Aşkımı hep içime attım, ilk defa böyle uluorta ifşa ediyorum. Bu benzetmeyle de ilk defa muhatap oluyorum yani. :)
Olsun, canım Spike'ım o benim hala. Yaş 30 olmuş ya, olsun. Hala seviyorum o korkunç sarı kafasını. Çok seksi bir adam o.
Evet kesinlikle, aptal Buffy !
Aptal tabi.
O köşebent kafalı adamda ne bulduysa!
Hem de kaç köşebent tipleme !! Yahu hepsi de bırak Buffy"yi terk etmeyi arkalarına bile bakmadan kasabadan kactılar. Gerci bizimki de gitti ama döndü hehehe
İlk birlikte oluşlarını da hatırlıyorsunuzdur siz.
Hani metruk bir binada, duvarlar yıkılıyordu, onlar da alt kata uçuyorlardı filan. Ah Spike ah! Buffy'ler bafilesin seni!
:)
Eger o sahneyi 42 bin kere izlemek hatirlamak sayilirsa evet, sanirim hatirliyorum :)
Sizi sevdim Uyumsuz hanım.
Ben de 42 bin kez seyrettim.
Birileri size zevksiz derse, hemen kapımı çalın rica ederim. Muhatabı paralamak konusunda yardımımı kesinlikle esirgemem!
Hay lanet... O günleri hatırladım. Bir Spike sıpasına aşkını hatırlamam eksikti zaten. Tam ne güzel o günleri bilinç altıma gömdüğümü sanıyordum. Posttraumatic stress disorderim azdi yine.
Saklanabilirsin ama asla kaçamazsın Attila ;)
Yorum Gönder