O geceden bir kac yil once ise cok yakin bir arkadasimla Marmara Universitesi'nin duzenlediği bir kültür turuyla İspanya'ya gitmiştik, hayatımızda ilkti. Bende video kamera, bir heves gittiğimiz her kentteki tarihi yerleri, müzeleri rehberin bize anlattığı bilgileri katarak çekmeye başladik önce. Ancak birkaç gün sonra bu Lonely Planet modunda öğreten insan hallerimizden sıkıldık ve çekimleri bir senaryo üzerine kurgulamaya karar verdik. O kadar saray ve görkemli eski yapının olduğu ülkede yazilabilecek en uyduruk senaryoyla ben kraliçe arkadaşım da aslında kendisinin kraliçe olduğunu iddia eden hizmetçim oldu. Kamera önüne hangimiz geçiyorsak işte burasi benim yazlik sarayim burasi benim parkim diye ahkam kesiyorduk. Dil farklılığı avantajindan faydalanıp yanımızdan geçen giden insanlara çaktırmadan selam verip güya sevgili halkımızı bağrımıza basıyorduk. Ardından birbirimizle atışarak kimin gerçek kraliçe olduğunu ispatlama ve karşı tarafı karalama kampanyasına koyulduk. Cordoba'da bir cami avlusunda başlayan atışma Sevilla'da iddialaşmalara, Madrid'de ise karşılıklı hakaretlere dönüştü. Kamera önünde ne kadar didiştiysek geri planda bir o kadar yarılıyorduk. Eve dönüşte izlettirdiğimiz arkadaşlarımızın bizim kadar eğlendiğini görmek bizi daha da keyiflendirmişti.
O seyahatten yaklaşık beş yıl sonraydı sanırım Exorcist filmi Director's Cut Edition'iyla yeniden gösterime girmişti. İlk defa altı yaşımda onu da videoda yarım yamalak izlediğim ve her zaman ilk üçümde yer alan bu filmi karanlik sinemada dev perdede ve özellikle tek başıma izlemek benim için sıralanmış keyifli anlar silsilesi olacaktı. Filmden önce sinemanın yanındaki markete gidip filmi izlerken atıştırabileceğim abur cubur olarak meyveli yoğurtlar almıştım. Hatta alırken de neden hep patlamış mısır yenir ki yoğurt da iyi fikir gibi kendimce ukalalık dahi yapmıştım. Üstümde lacivert bir merserize, benden başka dört beş çiftin olduğu salonda en arkada filmi yoğurtlarımla başbaşa izlemeye koyuldum. Ve ara olduğunda insanların neden patlamış mısırı tercih ettiği sorusu da aydınlanmış oldu. Tüm duyularımı filme öyle yoğunlaştırdığım bir anda yoğurda olan merakım yüzünden kendimi mama sandalyesinde annesinin zorla kaşığı ağzına tıktığı bebeğe dönüştürmüştüm. Üstümde koyu renk kazağa film boyunca döşediğim pembe desenler sayesinde araya çıkan tüm o çiftlere korkudan yediğini üstüne saçmış zavallı korkmuş yalnız kız pozu vermiştim ki aslında bu beni film kadar eğlendiren bir teselli olmuştu.
Aynı günlerde özel bir kolejde ingilizce öğretmenliği stajı adı altında öğrencilere hayata dair yanılgılara düşmemeleri için ipuçları dağıtıyor, ülkenin bana çoktan verdiği seçme hakkımla bizi yönetecek insanlar için oy kullanıyordum.
Yani kazık kadar olmuştum çoktan, tıpkı bugün hala olduğu gibi..
:)
4 yorum:
hanfendü, çağrışımlarınızı düşürmüşsünüz, buyrun :)
nefes almadan ve hep gülümseyerek okudum. süper olmuş, süper!
Koptum...her aniyi tekrar tekrar okuyup uzerine konusup gulmek lazim bence:)
Su Ispanya olayina da koptum!Bak biz boyle bir seyi niye Paris'de yapmadik ki...Acilen seyahate gitmeliyiz!
Peliiiiin, ne olur su "kelime dogrulama" kismini cikar yorumlardan.O sakat cocugu gordukce uzuluyorum:)
Pelin Hanim , pelin hanim, bi yazi yazdim yattim yok.calisalim , calisalim:)
yahu ne zaman yazi yazsam senden bu yorum geliyor, Arab Emirates hatlarını yenilesin artik yazilar posta hizinda geliyor yaw oraya belli ki :)
Yorum Gönder