Biraz önce Twitter'da okudum. Türk gazetelerindeki tek doğru bilgi, tarihtir diye. Acımasız ama haklı bir eleştiri aslında.
Çocukken gazete okumaya bayılırdım. Evde yere yatar, gazeteyi önüme serer, tek tek her haberi gözden geçirirdim. Şimdilerde önüme gazete koysalar, sanki mikroplu bir bulaşık beziymiş gibi elimin tersiyle itiyorum.
Hala gazeteyi yalar yutar gibi okuyan arkadaşlarım var, onları kıskanmadan edemiyorum. Zira bende ne o sabır ne de dayanıklılık kaldı.
Gözümde elle tutulur tek gazete Cumhuriyet. O da içimi kararttıkça karartıyor. Ancak uçak yolculuklarında okur olmuştum bir ara. Uzun ve kaçışı olmayan yol boyunca mecburen okunabildiği için. Hem de ne yalan söyleyeyim biraz da tüm gazeteleri elden geçirdikten sonra gene mecburen Cumhuriyet'e el atmak zorunda kalacak diğer yolculara verebilmek için..
Neden bu kadar soğudum gazetelerden ? Açıkçası tencere, tava verdikleri dönemde bile hala sevimliydiler bence. Şimdi ise ya canlarının istediğini haber yapıyor ya da baskı altında haber yapmaya zorlanıyor gibiler. Bir de tek bir haber ajansından kopyala-yapıştır şeklinde aynı haberi tonla gazetenin birebir aynı geçmesi de cabası.
Ama gazetelerimizde hala değişmeyen birşey de var tabi: Üçüncü sayfa haberlerindeki yaratıcılık gücü. Birbirini kesip doğrayan aşıkların, eşlerin, babaların ve çocukların haberlerindeki sebepler adeta sıkı bir Stephen King okurunun elinden çıkma gibi.
Artık o muhabirler hastane civarında mı takılıyor, yoksa eskisi gibi polis radyosuna takılıp olay yerine mi gidiyor nasıl haber kovalıyor bilmiyorum. Emin olduğum şey ortada bir cinayet ya da tecavüz varsa çok fazla derinine inmeden üstüne çok güzel süslü hikaye yaratabildikleri.
Lise ikideyken sıra arkadaşımın ailesine bir gazeteden araba çıkmıştı. Ertesi gün tabi gazete hemen ön sayfada anne ve babasının resmini yayınladı. Ellerinde gazete oturmuş zoraki bir ifadeyle poz veriyorlardı. Gazetemizi çok seviyoruz, çok teşekkür ederiz şeklinde de standart bir açıklama tabi. Arkadaşım ise eve gelen muhabirlerin annesiyle babasının eline gazeteyi tutuşturup fotoğraflarını çektiğini ve onlara her hangi birşey sormadan etmeden gittiklerini anlatmışlardı. Yani haberde iki doğru vardı. Araba kazandıkları ve yanyana duran bir karı-koca fotoğrafı.
Muhabirleri, editörleri yermiyorum. Herşeyde olduğu gibi yönetimle, tepeden gelen emirlerle ve elbette ekmek kavgasıyla ilgili bu işler. Mesleğine inanan, zor koşullarda görev yapan ve sadece eli kalem tuttuğu için yargılanıp hapise atılan gazetecilerin olduğu bir ülkedeyiz, sakın onları da dahil ettiğimi düşünmeyin. Benimki tamamen bir olay ve fotoğraftan muhteşem ve özgün hikayeler yaratıp haber diye yayınlayan gazete mantığına olan tepki.
Bir de baldızını kaçırıp hamile bıraktıktan sonra kaçan adamın, üst komşusuna gece elektrik süpürgesi çalıştırdığı için kafa göz giren kabadayının ya da hızlı başlayıp erken biten gecedeki trafik kazalarının meraklısı okur kitlesi var ki onlara zaten ne sunsan inanıp bir de etrafındakilere koşturarak anlatırlar ya.. O yüzden tıpkı Ayhan Sicimoğlu'nun deyişiyle hastasıyım şu üçüncü sayfa haberlerinin..
1 yorum:
gazeteler bütün dünyada aynı haberleri okurlarına sunarlar.çünkü ne yazık ki bu haberler okuyucu buluyor.
Yorum Gönder