İstanbul`da yaşamak savaş alanında ön saflarda çarpışmak gibi. Evet, parası olanlar belki daha gerilerde kendilerini güvenceye almıştır ama inanın bana en zengini bile bu kent sayesinde askeri becerilerle donatılıyor.
Ama benim gözümde karda olsun, çölde olsun; isterse en de acımasız düşman tarafından etrafı sarılmış, hiç farketmez, her türlü mücadelenin altından kalkabilecek esas kahraman yürekli askerler İstanbul`un Anadolu Yakası insanlarıdır.
Konum olarak her türlü imkan Avrupa yakasına sıkıştırıldığı için doğru dürüst mahallesinden çıkmayan bir Asya yakalı bile bir yilda diğer yakalıdan daha çok karşıya geçiyordur. Oysa bir Avrupa`lı bir arkadaşında akşam yemeği planı, Beykoz"da pazar kahvaltısı ya da Bağdat Caddesi`nde dolanma gibi bir zorunluluğa düşmediyse o tarafa geçmeyi aklından bile geçirmez.
Bir de her gün iş ya da okul için kıtalar katedenleri düşünün. Avrupa`dakiler daha sıcacık yataklarında çalar saatlerinin onları ayağa dikmesine en az yarım saat varken Asyalı çoktan bir araca binmiş ya köprü geçiyordur ya Boğaz`ın azgın sularını.
Hafta içi yoğun saatlerde Avrupa yakasına geçen milyonlarca Asyalı askerin günde en az 2 saatinin yollarda geçtiğini ve bunu da en az 3 araç değiştirerek gerçekleştirdiklerini hepimiz biliyoruz zaten.
Arabayla gidip gelenler de var tabi. Eğer Boğaziçi Köprüsü`nü kullanıyorlarsa sabahları binbeş yüz dur kalk yüzünden küresel ısınmaya katkıları yetmezmiş gibi günde iki saat bu en sinir saatlerde direksyon sallamanın o ruh yıpratıcılığından bir güzel nasiplenmekteler.
Fatih Sultan Mehmet`in müdavimleri ise benim gözümde gerçek komandodur. Bunlar sabahları tüm duyularınızı şaşırtabilecek oyunlar oynayan bir trafikte savaş vererek güne başlarlar.
Önce trafik güzel akıyordur; sonra bir anda duruverir; yavaşlamaz bile; sonra bir bakarsınız yine saatte yüzyirmiyle basmış gidiyorsunuz; sonra gene bir anda ani bir fren. Bu bir nevi refleksleri güçlendirme antrenmanıdır bu yolculuk.
Akşam ise iş veya okul çıkışı yorgunluğunuzu umursamadan tüm askerlerin aynı anda şeritlere saldırdığı bir düzenek vardır. Üstelik bu sefer kocaman kamyonlar ve devasa tırlar da oyunun içindedir. Ve siz binbeşyüz şeritten beş şeride geçen yolda, yandaki önünüze geçmesin arkadaki fazla yaklaşmasın derken bir bakarsınız daralan şeritler yüzünden ya bir otobüs ya da kamyon size yandan bindirmiştir.
Ee savaş alanı da doğa gibidir işte güçlüler zayıfları hep ezerler..
Hangi köprüyü kullandıkları farketmez her Asya`lı yılda en az bir hasarlı araç kazası yaşar. Kadıköy-Kartal güzergahındaki minibüslerle zorunlu slalom deneyimleri bile bazen bu kazalardan kaçabilmeyi engellemez malesef.
İstanbul`un Asyalısı sadece ileri seviye zorlu koşullar şöförü değildir. Onlar güne gün doğmadan başlayıp gün sonunda eve en son dönenlerdir bir de. Bu yüzden de hafta içi iş çıkışı arkadaşlarla bir iki kadeh içelim, yok okul çıkışı sinemaya gidelim gibi basit sosyal aktivitelerden bile mahrumlardır.
Yollarda verilen mücadele yoğun psikolojik baskı ve üstüne kısıtlanmış sosyal haklar. İşte size mükemmel bir askeri eğitimden çıkmış savaşçının açılımı. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı fark etmez; her türlü koşulda ayakta kalmaya önceden sınanmış ideal komadonun tarifi yani İstanbul`lunun Asyalı`sıdır onlar.
Diğer yakadakilerle aynı kenti paylaşıyor gözükseler de İstanbul"un zorlu koşullarında savaşan ve hür gün evlerine zaferle dönen askerlerdir.