Geçen cuma günü Yunanistan'da genç bir protestocu polis tarafından vuruldu ve o günden bu yana sokaklar sakin gün görmedi. Hatta ülkenin yurt dışındaki elçilerine kadar halkın protestosu ve eylemleri taştı. Tüm bu sivil tepkinin sebebi tabiki de sadece bir çocuğun öldürülmesi olamaz ama bardağı taşıran son damla dahi olsa söz konusu ulusal tepkinin tek bir insan canı yüzünden olması bile takdir edilesi bir durum.
Bizde saat başı değişen gündemi düşününce bu tip eylemleri hayal etmek bile yorucu geliyor olmalı, yoksa neden bizde de bu tip sivil insayatif olmasın ki, di mi ?
Anne ve babalarımızın katıldığı 60lardaki üniversite yürüyüşleri kadar eskilere gitmeye de gerek yok.
Mesela bir zamanlar daha yeni yeni tanıştığımız özel radyolar kapatıldığı için arabalarımızın antenelerine siyah kurdele bağlayarak bu durumu protesto etmiştik. O zamanlar internet olmadığı halde etrafta siyah kurdelesi dalgalanan araçlar her geçen gün artarak çoğalmıştı. Çok değil, bir kaç ay sonra başbakan seçilen Tansu Çiller bu tepkileri görmemiş olsa ilk iş olarak özel radyoları serbest bırakmazdı kuşkusuz.
Ardından hem eğlenerek hem de süresini uzatarak yaptığımız Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemleri geldi. Susurluk rezaletine tepki diye başlayan eylem önce akşamları saat 9'da sadece bir dakika boyunca ışıklarımızı söndürme eylemleri olarak başladı ama sonra o zamanki Refah-Yol hükümetinin bu sivil tepkiye talihsiz yorumları üzerine iyice şiddetlendi. Işıklar sessizce sönmekten ışık açma ve kapama eylemine, tencereli, düdüklü, ıslıklı çok sesli koroya kadar oldukça gürültülü bir hal aldı. Çok değil, 11 yıl önceydi ve o şubat ayında yaşananları hala çok net hatırlıyorum.
Akşam yemeğini sakince yiyen sonra tam mevye saatinde aynı anda coşan insanların acayip yaratıcılıklarını kattığı bir hal alıyordu o saat. Bizim arka apartmanın büyük bir bahçe ışığı vardı, adamlar onu bile kapatırlardı. Bir de bizim mahallede biri eylem saatinde " Susma sustukça sıra sana gelecek" ritmini oldukça kötü bir şekilde flütle çalıyordu ki o kadar kopan gürültüde o komik sesi ayırmak hiç zor olmuyordu. Bizim kedi çıkan gürültüde panikle nerden nereye kaçacağını şaşırırken annem elinde düdük mahalleyi inletiyordu. Mahallenin dışına çıktığımda etraftaki yüksek apartmanların diskovari bir şenlikte ışıl ışıl yanıp sönmelerini izlemek bile büyük keyifti ve bu eylemin ülkenin her yerinde yapıldığına şahit olmak gerçekten hoşuma gidiyordu.
Bazıları evet o kadar tepindik, elektrik idaresinin trofalarını patlattık da ne oldu sanki diyebilir tabi. Ancak şunu unutmamak gerekir ki Sincan'dan tankların " demokrasi ayarı" adına turladığı bir dönemde biz bu sivil tepkiyi ortaya koymasaydık aynı yıl başbabakan Erbakan istifasını cumhurbaşkanına değil muhtemelen bir gece yarısı kapısını çalacak askere sunmak zorunda kalacaktı.
Sivil toplum hareketleri her zaman elinde bayrak ya da pankart sokaklara çıkmak, bir mayıslarda olduğu gibi ortalığı birbirine katmak anlmına gelmeden de olabiliyor. Bugünlerde bir türlü de bitmeyen aptal bir " Kırmızı giy kalbini koru" reklam kampanyasını gördükçe bu mudur yani kalp hastalıklarına olan tepkimiz diye söylenerek geçiyorum. Ya da telefekrik sırasını alan bakana kızan kadının haberini sanki söz konusu olan bakan değil de yüce bir varlıkmış gibi manşetten veren gazetelere saydırıyorum. Ve komşudaki ayaklanmaları yakından takip ediyorum. Halk iradesinin tepeye çıkardıklarını isterlerse nasıl da güzel indirebileceklerini bize tekrar hatırlattıkları için.
7 yorum:
sivil toplum bilincinden uzak düştüğümüzü düşünüyorum zaman zaman son zamanlarda.
her yönden bir uyarıcı atıyorlar önümüze: ergenekon - polis kurşunundan ölenler (sayısını hatırlayan var mı?) - kriz - güneydoğu - türban (chp'nin de katılımıyla artık çarşaf) vs vs vs daha bir sürü...
kafayı her bir uyarıcı için bir sağa bir sola çeviren ve de bu gündem içinde kısa devre yapmış karnı aç işsiz insanım da "tepki"siz kalmaya devam edecek. ta ki bir gün bardak tek bir damlayla taşana dek bu böyle gidecek.
korkarım.
(bir de, bir üst blog'a konu "ötekiler" var ki onların örgütlenip ortaya koyacakları tepkinin nedenini ve türünü düşünemiyorum dahi)
aynen imzamı atarım
Gelişmiş toplumlarla bizim aramızdaki en büyük fark ne teknoloji, ne refah seviyesi ne şu ne bu. "Can"a verilen değer. Sadece tek bir kişinin "can"ı bizim ülkemizin toplam nüfusunun canından önemli oralarda. Başkalarınınkini bırakın, kendi canımızı hiçe sayıyoruz. Siz hiç üst geçit varken karşıdan karşıya geçmek için kendini otoyola atan bir Alman gördünüz mü? Böyle bir toplum, işkencelerde ölen, kendisine polis süsü verenlerin tecavüzüne maruz kalan, protesto gösterileri sırasında coplanan vatandaşlarının hakkını arar mı?
Hastanede yanlış tedaviden çocuğu ölüyor, hakkını arayacağına Allah verdi Allah alır diyor..İşsizliği, fakirliği de doğal yazgısı kabul ediyor..Sürekli haline şükrediyor, benden de beteri var diyor...Niye daha güzelini, daha iyisini, daha hakkaniyetlisini istemiyor..
Ben de en çok bu ezilmişliğimizden yoruluyorum.
Bu arada bu kalbini koru kırmızı giy kampanyası ile ilgili kendi blogumda yazacaktım ama sen bahsetmişsin burada söyleyim içimde kalmasın. Çünkü tanıtımı her seyrettiğimde sinir oluyorum. Bu ne salak bir kampanyadır kardeşim. Tamam kalbimizi koruyalım kırmızı giyelim de, ne zaman, hangi süreyle? Ömür boyu kırmızı etek giyip mi dolaşacağım...
sevgili psikopati. Öncelikle o profil resmindeki hafif asabi ama acayip kişilikli miniye sevgiler :)
Aslında bu yazıya Kırmızı Giy Kalbini Koru kampanyası ile ilgili yazmak için başlamıştım ama oraya gelene kadar koptum gittim. Sen bence sadece bu kampanyayı ele alacagin ve yerden yere vurabileceğin bir yazıya koyul, en büyük taraftarın ben olacağım.
Mesela..
Madem kalp hastalıkları çok riskli sayılarda Türkiye'de bunu önlemenin yolu milyon dolarlık reklam kampanyasında ortalıkta Sevgililer Günü ve yılbaşından fırlamış, salak salak gezinenlerin olduğu insanlardan daha etkili bir mesaj vermek gerekmez mi ?
Ayrıca kırmızı, iştah açar, iştahı açılan da gider doyurucu ve muhtemelen de kalbe zararlı agir şeyler yer. Yani karnım acıktı diyen biri ah gidip de kendime ızgara tavuklu salata yanına da soda alayım demez herhalde :P
Hafif asabi mi :)
Öyledir, candır, oğluştur, ne yapsa kabulümüzdür.
Taam yazıcam söz, blogunu çok severek okuyorum bu arada..yeri gelmişken belirteyim dedim.
teşekkürler, ben de seni keyifle takip ediyorum. Kedi resimde biraz kızmış gibi çıkmış ne biliim :)
Yok o onun genel hali. Aslında asu katılmamış bir ödlektir de tepkisini asabi davranışlar,tırmık ve ısırıkla gösterir...:) Ayrıca erkek olmasına rağmen Türkan Şoray kanunları vardır. Göbekten aşağı bölgesini kesinlikle sevdirmez:)))
Yorum Gönder