Birçokları kendisini tanımaz bile ama The Sixth Sense'i izlememiş bir insan evladı ve o şok edici film sonundan bahsetmeden edemeyen Türk insanı tanımadım henüz. Tabi bir de lugatlarımıza " I see dead people ! " söylemini sokmuş bu filmin her bölümünde mutlaka dalga geçme unsularıyla besledigi Scary Movie serilerinin ilkini hayata geçirmiş olduğu becerisini de göz ardı etmemek gerekir.
Buraya kadar herşey iyi. Ama bundan coşup iki yıl sonra üstüne yine Bruce Willis'i başrolde kullandığı Unbreakable'ı çektiğinde Shyamalan'ın kabak tadı veren mistik olay ve hayrete düşüren son sevdası haliyle sıkıcı olmaya başladı.
Village filminde sanırım o yüzden absürd olayların daha başlamadığı anlarda huylanmaya başlamıştım. Salem'de cadı avının yapıldığı yüzyılda bir başka yerde yönetimde kadınların olduğu aydın halk kasabası fazla bilim kurguvariydi kuşkusuz. Ve nedense tüm kasabalının geçmişinde ölmüş yakınlarının olması da ortak noktalarıydı. Sonra bir baktık, oo meğer kasaba günümüzde yaşayan insanların kendi izole alanlarında kurdukları bir sığınak değil miymiş !!
Son filmi The Happening de işte yine bu sıkıntılı bekleyişle geçti. Şaşırtıcı son yerine benzer türevlerinde gördüğümüz aslında henüz hiçbirşey bitmedi, daha yeni başlıyor mesajıyla kestirip attığı son yetmiş bu sefer karizmatik isimli Hintli yönetmene. Ayrıca bir kriz anında vahşileşen Amerika insanı portrelerini açıkça çizmesi de cesur bir hareket, kabul etmek lazım. Tüm o kanlı sahnelere kıyasla filmin en can alıcı kısmı salgından korkup eve sığınan ve kapılarını dış dünyaya kapayan insanların acımadan biri siyah diğeri beyaz iki çocuğu silahla öldürdükleri sahneydi.
Onun dışında yanında çocukla kırsal alanda oradan oraya sürüklenen insanların evinde tek başına kafayı sıyırmış bir insanla kesişen; nereden geldiği belli olmayan ve ancak geldiği hızla da yok olan ölümcül tehlike hikayesi H.G. Wells'in Dünyalar Savaşı romanının ucuz bir kopyası bence. Günümüz uyarlaması bile denmez zira Spielberg ve Cruise ikilisi bu kötü denemeyi daha önce yapmışlardı.
Yazıp çizip üretip üstüne de yönetip büyük işler yapıyormuş gibi gözüken sonra da başrolleri sıkı isimlere dağıtıp her filminde Hitchcockvari kısa sahne pozlarıyla o yanık yüzünü bize gösteren bu yönetmene kanmayın dostlar. Bir zamanlar hayal gücü biraz farklı çalışan bir genç olduğu belliymiş Shyamalan'ın; Ama şimdi kendi kısır döngüsünde iki yılda bir gittikçe kötüleşen filmler ortaya çıkarmanın ötesine geçemiyor.
2 yorum:
Hmmm...ben bu filmleri segretmedim.Ben galiba Avrupa filmlerinde kaldim:(
Aman hiç de birşey kaçırmadın, aynen böyle devam et. Hatta varsa iyi bagımsız filmlerden buraya da yolla, zira bana gına geldi bu aptal hollywood filmlerinden.
Yorum Gönder