30 Kasım 2010 Salı
Hurafe sorgulayıcısı
Hurafe midir adı yoksa şehir efsanesi mi, bilmiyorum ama, aklımızın yattığı neden-sonuç ilişkilerine hepimiz bayılıyoruz.
Babama göre dünyada bir uçak düşerse başka bir yerde daha mutlaka uçak düşecektir.
Annem 17 ağustos 1999 günü havanın anormal sıcak olmasından dolayı depremin önden belli olduğunu söyler hep.
En yakın arkadaşlarım " Bu iletiyi sevdiğin on arkadaşına göndermezsen başına lanet yağar" iletilerini gayet de inanarak göndermeyi kendilerine görev sayıyorlar.
Şimdi oturup zaten şu anda havada binlerce uçak var, kaza olasılığını ona göre hesap etmek gerek demek ne kadar inandırıcı olur ?
Ya da anneme deprem Ocakta değil Ağustos'ta oldu, izninle hava sıcak olsun demek işe yarar mı ?
Arkadaşlarıma, paronayanızla yüzleşin, göndermeyin bir kerecik o iletiyi, bakalım lanetlenecek misiniz diye cesaret versem fayda sağlar mı ?
Aslında hepsi için enerjim de var sabrım da. Ama bu kendini tekrarlamaktan öteye geçmiyor.
İnsanlar bunlara inanarak kendilerini rahat ediyorlar. Ben de bıraktım artık kendi hallerine :)
26 Kasım 2010 Cuma
Perdeler
Cam pencere sımsıkı kapalı evlerde oturan insanları anlayamıyorum. Ben öyle ortamlarda, hele ki geceyse cinnet geçirebileceğime eminim. Kutu gibi, sadece lamba ile aydınlanan ve klostrofobiye davet çıkaran hücre gibi yerler bence böyle evler.
Bu herhalde alışkanlık meselesi. Benim büyüdüğüm evde perdelerin tek işlevi güneşin rahatsız edici anlarından korunmaktı. Onun dışındaki tüm zaman dilimlerinde perdeler de kepenkler de hep açıktı.
Hatta yolun hemen karşısında aynı hizzamızdaki ev sakinleri de aynı şekilde yaşadıkları için olağan ev hallerimizi karşılıklı yaşardık. Sonuçta salon bu, en kötü verebileceğiniz görüntü pijamalarla kanepede sere serpe yatıp televizyon izliyor olmanızdan başka ne olabilir ki ?
Onun dışında yok misafir gelmiş, yemeğe oturulmuş, evde temizlik var falan, bunları komşular görüyor diye nesinden utanılır ki ?
Şimdi oturduğumuz eve ise hastayım. Hitchcock'un Arka Pencere Filmi'ni adeta ikiyüz farklı evde yaşıyor gibiyim. Gece olup da camın kenarına oturup her birinde farklı hayatların olduğu evleri izlemek çok hoşuma gidiyor. Bunun adı röntgencilik ya da meraklılık değil.
Ben buna kendi sıradan hayatlarımızın başka evlerdeki yansımalarından esinlenmek diyorum. Yani komşuların olağan salon anları..
Bence komşularla gece ev hallerimizi değiş tokuş etmek de sosyal terapi gibi birşey sayılmalı.
Hem dışarıdaki geceyi eve sokmak hem de tüm mahalle ayrı evlerde aynı anları yaşamak. Bunları izlemek, inanın bana güzel oluyor :)
Bu herhalde alışkanlık meselesi. Benim büyüdüğüm evde perdelerin tek işlevi güneşin rahatsız edici anlarından korunmaktı. Onun dışındaki tüm zaman dilimlerinde perdeler de kepenkler de hep açıktı.
Hatta yolun hemen karşısında aynı hizzamızdaki ev sakinleri de aynı şekilde yaşadıkları için olağan ev hallerimizi karşılıklı yaşardık. Sonuçta salon bu, en kötü verebileceğiniz görüntü pijamalarla kanepede sere serpe yatıp televizyon izliyor olmanızdan başka ne olabilir ki ?
Onun dışında yok misafir gelmiş, yemeğe oturulmuş, evde temizlik var falan, bunları komşular görüyor diye nesinden utanılır ki ?
Şimdi oturduğumuz eve ise hastayım. Hitchcock'un Arka Pencere Filmi'ni adeta ikiyüz farklı evde yaşıyor gibiyim. Gece olup da camın kenarına oturup her birinde farklı hayatların olduğu evleri izlemek çok hoşuma gidiyor. Bunun adı röntgencilik ya da meraklılık değil.
Ben buna kendi sıradan hayatlarımızın başka evlerdeki yansımalarından esinlenmek diyorum. Yani komşuların olağan salon anları..
Bence komşularla gece ev hallerimizi değiş tokuş etmek de sosyal terapi gibi birşey sayılmalı.
Hem dışarıdaki geceyi eve sokmak hem de tüm mahalle ayrı evlerde aynı anları yaşamak. Bunları izlemek, inanın bana güzel oluyor :)
2 Kasım 2010 Salı
VIP kandırmacası
Uçak yolculuklarında asla Business Class'ı tercih etmediklerini söyleyen Radiohead solisti Thom Yorke " Uçağın önü de arkası da aynı yere gidiyor, neden bir perdeye onca para veriliyor ki ?" demişti bir röportajında.
Aslında düşününce, Hindistan'da bugün kast sisteminin hala devam ediyor olmasına şaşıran biz sözde batılıların benzer sınıfsal ayrımların peşinde koştuğumuzu göremiyor olmamız tam bir komedi.
Internet ortamında ücretsiz hizmet veren oyun ya da arkadaşlık siteleri var. Bu sitelerdeki olanaklardan daha iyi faydalanmanız için size sunulan VIP ya da Gold üyelikleri için para ödemeniz gerekiyor. Yani sıradan biri olarak ücretsiz sınırlı faydalanıyorsunuz, ama para verince olanaklar çoğalıyor.
Bu kabul edilebilir bir pazarlama stratejisi aslında. Üyelik ve kullanımın bedava olması o siteye ilk girişte doğrudan para istenmesinden daha iyi kazanç sağlıyor.
Ancak zaten para verdiğiniz üyelik ya da hizmetlerde bir üst seviyeye geçmek için daha da kesenin ağzını açmak bana kalırsa soyulmaktan farksız. Herkesten daha fazlasını ödeyip üç kuruşluk hizmet almakla kendimizi yükselmiş sanmamız parayı cebe atan firmalar dahil diğer tüm insanların bize enayi gözüyle bakmasına da engel değil üstelik.
Business Class uçmak gibi..
Digitürk'teki Digitürk Plus üyeliği gibi..
Ya da spor salonlarında özel soyunma alanına sahip olmak gibi..
Hintliler bir üst sınıfa ait olmanın gücünü alt sınıfı hor görmekten alıyorlar. Biz kapitalist tuzaklar içinde göstermelik artılar için para saçan insanlar ise bu hazzı yaşamanın yolunu başkalarına fazlasını ödeyerek yaşayabiliyoruz ancak..
Kendimizi VIP sanarak hakikaten üstün ırk olduğumuza inanıyoruz, diyorum ya, gerçekten komedi !
Aslında düşününce, Hindistan'da bugün kast sisteminin hala devam ediyor olmasına şaşıran biz sözde batılıların benzer sınıfsal ayrımların peşinde koştuğumuzu göremiyor olmamız tam bir komedi.
Internet ortamında ücretsiz hizmet veren oyun ya da arkadaşlık siteleri var. Bu sitelerdeki olanaklardan daha iyi faydalanmanız için size sunulan VIP ya da Gold üyelikleri için para ödemeniz gerekiyor. Yani sıradan biri olarak ücretsiz sınırlı faydalanıyorsunuz, ama para verince olanaklar çoğalıyor.
Bu kabul edilebilir bir pazarlama stratejisi aslında. Üyelik ve kullanımın bedava olması o siteye ilk girişte doğrudan para istenmesinden daha iyi kazanç sağlıyor.
Ancak zaten para verdiğiniz üyelik ya da hizmetlerde bir üst seviyeye geçmek için daha da kesenin ağzını açmak bana kalırsa soyulmaktan farksız. Herkesten daha fazlasını ödeyip üç kuruşluk hizmet almakla kendimizi yükselmiş sanmamız parayı cebe atan firmalar dahil diğer tüm insanların bize enayi gözüyle bakmasına da engel değil üstelik.
Business Class uçmak gibi..
Digitürk'teki Digitürk Plus üyeliği gibi..
Ya da spor salonlarında özel soyunma alanına sahip olmak gibi..
Hintliler bir üst sınıfa ait olmanın gücünü alt sınıfı hor görmekten alıyorlar. Biz kapitalist tuzaklar içinde göstermelik artılar için para saçan insanlar ise bu hazzı yaşamanın yolunu başkalarına fazlasını ödeyerek yaşayabiliyoruz ancak..
Kendimizi VIP sanarak hakikaten üstün ırk olduğumuza inanıyoruz, diyorum ya, gerçekten komedi !
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)